Cehennem Vadisi - Ali Erkan Kavaklı




2000 yılının sonlarında Diyarbakır'da yaşanan olaylar üzerine istihbarat tarafından müfettiş Sefa Bey görevlendirilir. Diyarbakır hareket eden Sefa Bey olayları inceleyecek , sorumluları tespit edip , rapor hazırlayacaktır. Bu yeni görevinde yine bir istihbaratçı ve eski dostu olan Hüseyin ile karşılaşacak, Emniyet Müdür Gaffar Okan ile birlikte çalışma yapacaktır.
Kısa süre sonra Hüseyin ile birlikte Sefa Bey'e bombalı saldırıda bulunulur. Bu saldırıda Hüseyin yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Sefa Bey ise ufak tefek çizikler ile kurtulur. Olayları inceleyip derinlere inildikçe CIA, MOSSAD, JITEM,PKK gibi örgütlerin , oluşumların içinde olduğunu anlayacaktır.
Gaffar Bey ölümle tehdit edilmeye başlamış olmasına rağmen herşeyi göze alıp olayları üstüne ısrarcı bir şekilde gitmektedir. Bu ısrarcılığın sonunda Gaffar Bey suikast sonucu öldürülür. Sefa Bey kaçırılır.

deepnote : Diyarbakır , Ankara , amerika , Irak içerisinde yaşanan olayları anlatmaya çalışan bir roman. Bu kadar sağlam bir konuya ship olmasına rağmen anlatımlarında bazen basite kaçıp anlamsızlaştırılıp , sürükleyiciliği öldürülmüş. Bunun yanısıra pek fazla bir dialogların olmadığı yerlerde bügünkü hükümeti övücü sözlerle sayfalar doldurulmuş ,kendi siyasi görüşünüde bir nevi yansıtmış. Bu kadar sağlam bir konuya sahip olan kitabın çok daha iyi kurgulanarak yansıtılması gerekirdi.

Jason Newsted



deepnote: Metallica'nın sahnedeki enerjisi , dinleyicilerle köprüsüydü.

Bulutları Beklerken [2003]




1. Dünya savaşı sonrasında Osmanlı Ordusu Karadeniz'de bulunan Rum köylerini boşaltmaya başlamıştır. Burada yaşayan Rumlar Güneye doğru yol alırlar. Bu yolculuk esnasında Eleni , Niko kardeşlerin ailesi hayatlarını kaybeder. Eleni'yi bir Türk ailesi evlat edinir. Niko ise öksüz çocukların oduğu Rum çocukların yanına kaçar. Belli bir zaman sonra öksüz Rum çocukları teknelerle gönderilir. Eleni artık yeni ismi ile yeni bir hayata başlamıştır. Artık ismi Ayşe'dir. Ve bunu bilende sadece aile fertleridir. Yeni ailesi ile göç etmek zorunda kaldığı tirebolu'ya eski evini satın alarak yerleşir.
Uzun yıllar sonra güçlü bağlar kurduğu üvey ablası Selma hayata gözlerini yumar. Ayşe ise artık geçmişi ile hesaplaşarak,kardeşi Niko'yu aramaya başlar.


deepnote: gerek görsel açıdan , gerekse konu olarak mükemmel bir film.


Yönetmen : Yeşim Ustaoğlu
Senaryo : Yeşim Ustaoğlu , Petros Markaris
Görüntü Yönetmeni : Jacek Petrycki
Müzik : Michael Galasso


Oyuncular Rüçhan Caliskur ... Ayse / Eleni
Ridvan Yagci ... Mehmet
Dimitris Kaberidis ... Tanassis
Ismail Baysan ... Chengiz
Oktar Durukan ... Muharrem
Feride Karaman ... Feride
Suna Selen ... Selma

Anılar - İlhan İrem




Cıvıl cıvıl koşmayın peşimden
Giymeyin en şuh elbiseleri boşa
Anılar
Uçuk uçuk inmeyin göklerden
Giyemem o deli gömleğini bir daha
Şimdi çiziyorum kendi hayalimi
Gölgeler tutuşmuş çığlıklarla yanıyor
Durmalı / Susmalı / Yürümeli / Gitmeli...
Haykırmalı belki de !
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Kanat seslerine !
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli...
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Kanat Seslerine !
Anılar
Cıvıl cıvıl koşmayın peşimden
Giymeyin en şuh elbiseleri boşa
Anılar
Uçuk uçuk inmeyin göklerden
Giyemem o deli gömleğini bir daha
Neleri ördük, çözerken bağladık
Nelere güldük, nelere ağladık.
Gülmeli / Geçmeli / Gitmeli...
Haykırmalı belki de !
Uzan şöyle sevgilim bulut çimenlerine
Masmavi bir uyku insin gözlerine
İlahiler duyacaksın düşlerinde
Uyan ! Uyan !
İlahiler duyacaksın düşlerinde
Üzerinde bulutlardan bir gelinlik
Adını haykıracağım bir tepede
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli...
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Anılaaaar...Hey Anılaaasr...
Anılaaaar...Hey Anılaaaar...
Anılaaaaar......Anılaaaaar......

Ermenilerden özür kampanyası

Yılbaşı itibari ile Ermenilerden özür kampanyası başlatılacağı gazete ve internet sayfalarında okuyabilirsiniz. 1915 Yılında yaşanan tecir olayında ölen Ermeniler için Galatasaray Üniversitesi , Galatasaray Lisesi, Ankara Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi prof ve öğretim görevlilerinin içinde bulunuduğu bir grup tarafından bir kampanya başlatılıyor. Bu konu hakkında kendi düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Tabiki bu konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmama rağmen aldığım eğitim ve takip ettiğim kadarı ile her insanda olduğu gibi bende de bir takım fikirler oluşmuş durumda.
Böyle bir konunun bir kaç öğretim görevlisi tarafından başlatılmadan önce iki ülke tarihçileri arasında arşivlere dayandırılarak araştırma yapılması sonucunda bir takım faliyetlerde bulunulması daha mantıklı olacağı kanısındayım.

Bu tecir neden , niçin yaşanmıştır? Bu tecir esnasında kaç kişi hayatını kaybetmiştir? Hayatlarını kaybetme sebepleri nelerdir? Bu sebeplerde Osmanlı'nın ne gibi zafiyetleri bulunmuştur?

gibi sorunlara cevap aranmadan bu tür bir kampanyaya başlamak mantıklı değildir.
Hele ki Fransa'da şu anlık sular durulmuş olmasına rağmen hatırlayacağınız gibi Ermeni soykırımını kabul etmeyenlerin cezalandırıldığını düşünürsek durumun vahimiyeti daha net anlaşılıyor. Sizinle tarih önünde hesaplaşmak istemeyenlerin önünde böyle bir kampanya başlatarak kendinizi katil etiketi yapıştırmak aptallıktan başka birşey değildir.
Amaç gerçekleri ortaya çıkarmak olması gerekirken , birilerinin kendi yaptıklarını örtbas edip herşeyi sizin üzerine yıkmaya çalışmaları gün gibi ortadadır. Hem bağcı dövülmek isteniyor hemde üzüm tarlası gasp edilmek isteniyor. Sorun politiktir. Bu sorunlar ilkönce siyasiler,tarihçiler arasında gerçekçi yaklaşımlar ile çözümlenmelidir.
Fransa daha kendi yaptıklarının hesabını vermemişken başkalarının davasını gütmeside manidardır.
Böyle bir kampanyaya başlatan insanların cahil veya eğitimsiz kişiler oldukları kabul edilemez. Peki böyle bir kampanyanın Türkiye'ye vereceği zararlar , kazançlar hesaplanmışmıdır? Kesinlikle hesaplanmıştır. Bu kampanyayı başlatan insanların bunları açıklaması zorunlulukları vardır. Ve benim için; bu kampanyanın nedenleri açıklanmadığı sürece art niyetlidir.

Bu söylediklerim ülkeler arasındaki diplomatik yaklaşımlar ve düşüncelerimdir. Bugün ülkemizde yaşyan binlerce Ermeni vatandaşımız yaşamaktadır. Bunların arasında kardeşim kadar sevdiğim dostlarımda bulunmaktadır. Onun için ortak bir yol bulunup gerçekler ortaya çıkarılmalıdır.

Bizler dün olduğu gibi bugün de etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütünüz.

Ne yapılırsa yapılsın , o gün iki taraf için yaşanan acılar asla değişmeyecektir.


Dedik ya ; Delikanlı adam renkli takım tutmaz.

Metrobüs mü yoksa Metrobas mı?

Seçime yakın şu günlerde köprü çevresinde büyük bir çalışma herkesin gözüne çarpıyor sanırım. En azından benim gibi kıl bir herif bunlara dikkat ediyor. İstanbul'da yaşayan insanlarımızda hangi çalışmalardan bahsetmiş olduğumu anlamışlardır. Kıllığımın nedeni; Türkçe anlam içermeyen metrobüsler.
Geçen günlerde şöyle kanalları zaplarken bir programa gözüm takıldı. Konuk eski İstanbul belediye başkanı A. Müfit Gürtuna'ydı. Ne kadar doğru söyler , söylemez bilemem ama bir iki söylediği cümle insana "acaba doğrumudur" dedirtiyor. Şimdi hem o cümlelerden , hemde benim aklıma takılanlardan oluşturduğum soruları sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki soracağına araştırsana. Sİzde haklısınız da bu tür bilgilernin ne kadarına ulaşırsınız , orasıda tartışılır.

* Göreve geldiğiniz zaman ki bbüyükşehir belediyesinin borcu ne kadardı şimdi ne kadar?
* Metrobüslerin bir adeti 1 milyon euro olduğu söyleniyor. Doğrumudur?
* Raylı sistemin maliyet ne kadardır?
* İkisinin arasında ki uzun vadeli fiyat farkı ne kadardır?
* Bu ihaleler kimlere verilmiştir?
* Bu çalışmalar trafiği azaltmak amaçlımıdır yoksa göz boyamamıdır?
* İnsanların lüks şekilde seyahat etmelerimi önceliklidir yoksa trafik ızdırabından kurtulmalarımı?

gibi bir takım sorular.

Bu araçlara halkmı biniyor yoksa faturası halkamı bindiriliyor bi araştırmak lazım.

Bırakın Yaşasınlar - J.Mario Simmel

Charles Duhamel Paris'in en ünlü avukatlarından biri olmasına rağmen artık yaşadığı hayattan zevk almamakta ve tiksinmektedir. Ama herşeyi bırakıp gitmeyede cesareti yoktur. Karısı ile büyük bir aşk yaşayarak evlenmiş olmasına rağmen 8 yıl sonra bu aşk bitince hayatı ızdıraba dönüşmüştür.
Bir gün Viyana'da ki dostundan gelen telefonla hayatı değişir. Telefon konuşmasının bitiminden hemen sonra Viyana'ya uçar. Charles Duhamel'in hayatı artık farklı bir yöne doğru yol almaya başlayacaktır. Uçak inmeye yakın teröristler tarafından yerleştirilen bombanın patlamasıyla alev topuna dönüşür. Charles bu patlamada emniyet kemerini takmaması sayesinde ufak tefek yaralarla kurtulur. Bu kazadan canlı olarak kurtulan tek kişi kendisi olmasına rağmen bunu kimse bilmemektedir.
Bu onun ve başka hayatlar için yeni bir sayfadır.

Kitapın önsözünde gerçek bir olaydan söz edilidiği ve insanların isimleri değiştirilerek anlatıldığı yazılmaktadır. Bu gerçek hayat hikayesin de aşk, polisiye, zeka gibi kavramları fazlası ile bulunmasının yanında hüzünlü bir sona sahip olmasıda insanı fazlası ile etkiliyor.

Gerçekten çok güzel ve okunması gereken bir kitap.

Tiyatro - Kırmızı Pazartesi




SANTIAGO NASAR''ın kardeşi gibi sevdiği dostu 20 yıl sonra o cinayet gününü araştırmak için kasabaya geri döner ve olayı yaşayanlarla konuşarak araştırmaya başlar.

Santiago yakışıklı ve çapkın bir delikanlı olmasına rağmen nişanlısı ile yapacağı düğünü beklemektedir. Günlerden birgün zengin , yakışıklı bir delikanlı olan BAYARDO SAN ROMAN kasabaya gelir. Kasabanın güzel kızlarından biri olan ANGELA VICARIO aşık olur. Belli bir zaman sonra evlenirler. Gerdek gecesi Angela''nın bakire olmadığını anladığın da kızı alarak anne avine bırakır. Angela , annesi ve kardeşleri tarafından dövülürken bunu yapanın kim olduğunu da öğrenmeye çalışmaktadırlar. Bu zor durumda Angela''nın ağzından bir anda Santiago''nun ismi çıkar. Artık hiçbir şeyden haberi olmayan Santiago ölüme doğru ilerlemektedir...


Yazan : GABRIEL GARCIA MARQUEZ

Yöneten : MACIT KOPER

Çeviren : İNCI KUT

Oynayanlar : ASLIHAN KANDEMIR , BAHTİYAR ENGİN , BERNA OĞUZUTKU DEMIRER , BİNNUR ŞERBETÇİOĞLU , BURAK DAVUTOĞLU , CANER CANDARLI , ÇAĞLAR YİĞİTOĞULLARI , ESRA EDE , KUTAY KIRŞEHIRLIOĞLU , MAHPERI MERTOĞLU , MERIÇ BENLIOĞLU , MURAT COŞKUNER , MURAT GARIPAĞAOĞLU , MURAT TAŞKENT , RADIFE BALTAOĞLU , ROZET HUBEŞ , SEDA FETTAHOĞLU , SELIM CAN YALÇIN , SEMAH TUĞSEL , SÜKAN KAHRAMAN , YAVUZ ŞEKER , ZÜMRÜT ERKIN

Sahne Tasarımı : BARıŞ DİNÇEL

Kostüm Tasarımı : NIHAL KAPLANGI

Işık Tasarımı : F. KEMAL YİĞİTCAN

Müzik Yönetmeni : KOREOGRAF : HANDAN ERGİYDİREN

Yönetmen Yardımcısı : AHMET HÜN - SEMAH TUĞSEL- ESRA EDE- GÜN KOPER

Garage Olimpo [2000]






1976-82 Yılları arasında Arjantin'de askeri diktörlüğün hüküm sürdüğü yıllarda militan veya masum ayırt edilmeden işkence odalarına alınan insanların, insanlık dışı davranışlara mahrum bırakılmasını anlatan bir yapıt.

Filmin Konusu:

Maria varoşlarda ki insanlara eğitim vermeye çalışan ve militan hareketlerde bulunan bir yapılanmanın içindedir. Birgün sivil askerler oturduğu evi basıp kendisini alarak 23 nolu hapisanin bodrum katında bulunan işkene odalarına götürüler. Kabus artık başlamıştır.
Burada tesadüf eseri kiracısı olan Felix karşısına çıkar. Ama Felix burada tutuklu değil işkenceci bir çavuştur. Aralardında bu andan itibaren özgürlük , aşk gibi hislerle birbirlerine dahada bağlanacaklardır.

Filmin sonunda şöyle diyor; 1976-82 yılları arasında 100'lerce Arjantin vatandaşı uyuşturularak uçaklardan okyanusa atılmıştır. Ve bugün bu suçlular sokaklarda ellerine kollarını sallayarak dolaşıyorlar.


Director:
Marco Bechis
Writers:
Marco Bechis (writer)
Lara Fremder (writer)

(Credited cast) Antonella Costa ... Maria
Carlos Echevarría ... Felix
Enrique Piñeyro ... Tigre
Pablo Razuk ... Tex
Chiara Caselli ... Ana
Dominique Sanda ... Diane
Paola Bechis ... Gloria
Adrián Fondari ... Rubio
Marcelo Chaparro ... Turco
Miguel Oliveira ... Nene
Ruy Krieger ... Francisco
Marcos Montes ... Víbora