
İnternetime Dokunma Mitingi
İstanbul’da ki özgürlükçülerin toplanma yeri Taksim’di. Taksim meydanından tünele kadar olan yürüyüşte binler olduk, sel gibi aktık. Elimizde pankartlar ağzımızda sloganlar kah sert kah espirili bir şekilde rengarenk, karnaval havasında bir protesto gösterisi düzenledik. Bizler 15:30 gibi gösteriden ayrılırken daha arka saflardan yeni kalabalıkların gelişi, akşam gösterinin görüntülerini izlediğimde ne kadar büyük bir protesto gösterisi yapıldığı görmek benim adıma sevidiriciydi. Malumunuz insanımız toplum bilincine ulaşamamış bireylerden kurulu, kendine dokunmadığı sürece ses veren bir toplum değiliz. Umarım bu hem bir başlangıç olur hemde bu zihniyetin aklına başına almasını sağlar.
2010-2011 Hentbol Süper Lig Şampiyonu BEŞİKTAŞ, her zamanki gibi!

* Telkinler, insanların birbirlerine haber vermesi, sanal ortamda organize olunması sayesinde bugün salon gayet doluydu. Tabiki sadece şampiyonluk maçı olduğunda değilde her zaman böyle olması dileğiyle diyelim.
* Özellikle maçın ilk yarısı İzmir BB kazanmak için bütün eforunu sarf etti, bi ara farkı 5 sayıya kadar çıkartmasına rağmen taraftar takımın oyundan kopmaması için elinden geleni yaptı; taraftar coştu, takım coştu; takım coştu, taraftar kendinden geçti. Maçın 2. yarısının ortasından sonra ipleri elimize aldık ve maçıda 33-27 kazanarak bu sezonki 3. kupayı müzemize götürdük.
* “Baba çok sağlam tribün yaptık” diye sağda solda anlatarak hava atılacak futbol haricinde ki branşlarda gördüğüm son yıllardaki en başarılı tribün performansıydı. Biraz kaba olacak ama götümde ki donuma kadar terledim, hatta yerde ufak bi gölcük oluştu desek yeridir.
* Bir iki ufak küfür haricinde rakiple uğraşmak yerine takıma destek verilmesi tribün açısından centilmenlik ve taraftarlık nasıl olunurun örneklerindendi.
* İçerisi tıklım tıklım, insanların kendinden geçmiş, bi de ortam havasız; arkadaş bu salona kim bakar, görmez mi havasız olduğunu, neden yatırım yapıp doğru dürüst bir havalandırma yaptırmaz? Yuh!
* Ne ligden düşerken, ne de şampiyon olurken takımın yanında olmayan başkana .........!
* Maçın son dakikalarını ve kupa seramonisini elimizden geldiğince görüntülemeye çalıştık. Gelmek isteyip gelemeyen, başka şehirde ülkede olan, taraftar olduğunu söyleyip bu tür branşlarla yakından uzaktan alakası olmayan arkadaşların izlemesi için yukarıda ki vimeo bağlantısına buyurunuz.
Lâlezar

Filmlerde ” kuzum pembe panjurlu bir evimiz olsun, bahçesinde çocuklarımız koşsun” tarzı replikler vardır ya bende bu repliklerde ki gibi hayalleri olan biriyim. Hayallerimde pembe panjur olmasa dahi envai türlü sebzelerin yanısıra türlü türlü çiçekler yetiştireceğim bağı bahçesi olan bir köy evi süsleyiverir. Sabah kalktığım zaman büyük şehirin o kokuşmuş havasını solumak, karşı binanın duvarı ile selamlaşmak, keşmekeş trafik içerisinde kaybolmak yerine ayvana çıkıp dağların üstüne çöken sisi görmek, etrafta farklı hayvanların seslerini duymak, ciğerlerimi o temiz hava ile doldurmak ve toprakla bir bütün olarak yaşamak beni cezbeder. Belkide toprağa bu kadar özlem duymamın nedeni köyde doğan bir insan olmamdır. O zamanın şartlarından dolayı baba İstanbul'u yolunu tutunca daha sonra bizede taşı toprağı altın memleket İstanbul'un yolları gözükmüş. Bendeniz küçük, minnacık bir yaşında bebek; tâ o zamandan bu zamana kadar bu büyük şehrin derdini tasasını çekiyoruz. Yazları maddi durumumuz, tatil süremiz izin verdikçede yepyeşil memleketimize doğru yol alıyoruz. Malum oralara gittikçe içimizde ki özlemi bir nebze gidersekte İstanbul denilen şehir her tarafı betonlarla kuşatılmış, insanların doğaya yabancılaştırıldığı bir kent! Bu beton şehirde birçok kişiye göre ben biraz daha şanslı olsam gerek, oturduğum apartmanın önünde birkaç metrekarelik bir alan bulunmakta; işte bu alanda gül, sardunya, yonca, birkaç fidan ve son olarak uzun zamandır yetiştirmek istediğim laleler mevcut. Her zaman şu dünyaya kalıcı bir eser, insanların yararına bir şeyler bırakmadan gitmek istemediğimi dile getirip durdum. Birkaç çiçek dikmek bu düşüncemi tam olarak karşılamasada insanların binanın önünden geçerken rengarenk bahçemi görüp tebessüm etmeleri bile beni mutlu eder.
Yukarki satırlarda toprağa olan özlemimizden, nedeninden bahsettik ama “bu lâle yetiştirme hevesi nereden çıktı” derseniz eğer daha önceden burada paylaşmış olduğum Katre-i Matem isimli İskender Pala'nın kaleme aldığı


Şunu diyebilirsiniz; “bu kadar üzerine titremenin, beklemenin, masrafın ve uğraşmanın sonucuna değdi mi ve biraz abartmıyor musun?” Fotoğraflarda da göreceğiniz üzere kesinlikle değdiğini söylemeliyim, ayrıca abartmıyorum. Denemenizi öneriyorum.
Devrimden Sonra [2011]

Filmin ismine bakıldığı zaman siyasi bir film olacağı aşikar, yıllarca karalama kampanyasına maruz kalmış bir siyasal görüşün anlatıldığı bu film muhafazakar olan Türkiye toplumuna göre zaten tersken siz filmi propaganda tarzı ele almaya kalkarsanız eğer benim gibi bir izleyicinin aklına ilk gelecek olan “bu film sadece belli bir kesim için çevrilmiş” düşüncesidir. Kısacası yukarıda yazdığım büyük kitlelere ulaşma hedefi düşüncesine tezat olan sadece birilerinin kendini eğlendirme çalışmasından öteye gitmeyen bir çalışma ortaya çıkar. Filmin yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı “Ama ben sosyalistlerin izlemesi için bir film yapmadım” diye söylesede 8 farklı kısa öykünün birleşmesinden, belli bir konu bütünlüğü olmayan, özü sosyalizm olan bir sinema filmine Türkiye'de hangi profilde izleyici gider ve sayısı ne kadar olur? İllaki sosyalizm şudur budur diye üstüne basarak sadece belli bir kesime hitap etmek yerine dünyada birçok örneği olan tarzda insanların bilinçaltlarına hitap eden daha büyük kitlelere ulaşabilen filmler yapmak daha mantıklı değil midir? Tabiki isteyen istediğini yapar, ama bana göre kötü bir yapım, sevgili dostuma göre ise “ilkokul müsamelesi gibi olmuş”.
Buradan yönetmenin film ile ilgili söyleşisine ulaşabilirsiniz.
1 Mayıs - Boyun Eğme



Bu senenin en farklı görüntüsü sanırım Numan Kurtulmuş'un partisi olan Has Partiydi, ondan sonra ise mitinge mehteran ile gelenlerdi. Pek alışagelmiş bir durum değil! Biz ise geçen seneki gibi bu senede TKP ile beraber yürüdük. Bu esnada TKP'nin seçim için hazırlatmış olduğu kısa filmlerinde çok başarılı olduğunu söylemeliyim, diğer partilerin oy isteyen saçma sapan afişleri yerine oy isterken mesajda verme çabası takdire şayan, düşünenlerin akıllarına sağlık.
Ağır adımlar, sloganlar, şarkılar ve büyük bir kalabalıkla yürüyüp meydana polis aramasını geçtikten sonra ulaşabildik. Gerçekten mahşeri bir kalabalık, iğne atsanız yere düşmez. Sendikalar, partiler, taraftarlar, işçiler,

Sonuç olarak şarkılarla, türkülerle, halaylarla, sloganlarla bayramımızı kutladık. Son söz ise TKP'nin dediği gibi; ”boyun eğme”.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)