Süleyman Seba - Geçmiş Olsun



* Süleyman Seba'nın sağlık durumu şu günlerde pek iyi değil ,şuanlık hastanede kontrol altında. Kendisine geçmiş olsun diyip en kısa zamanda sağlıklı bir şekilde tekrar aramıza dönmesini temenni ediyorum.
Allah uzun ömür versin büyük başkan.


Süleyman Seba (d. 5 Nisan 1926, Hendek, Sakarya) Abhaza asıllı, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne 1984-2000 yılları arasında kesintisiz başkanlık yaparak kulübün en uzun süre görev yapan onursal başkanı unvanına sahip spor adamı ve yöneticisidir. Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur.

İlkokulu Sakarya'da okuduktan sonra liseyi okumak için Kabataş Erkek Lisesi'ne geldi ve futbolla burada tanıştı. Lisedeki ilk yıllarında Beşiktaş Genç Takımı'na girdi. 1946'da A takıma yükseldi. 1950'li yıllarda 5 senede 4 İstanbul Lig Şampiyonluk kazanan kadroda yer aldı. Bu sırada Edebiyat Fakültesine başlamasına rağmen eğitimine devam etmedi.

1947 yılında İnönü Stadyumu'nın açılışı sebebiyle İsveç'in AIK takımıyla yapılan maçta bu stattdaki ilk golü atarak tarihe geçti.

1954'de 8(28 Yaşında) menisküs sebebiyle futbolu bıraktı. 1957'de Beşiktaş'a üye oldu. Altı sene sonra 1963'de ilk kez Yönetim Kurulu'nda yer aldı. Bundan sonra çeşitli dönemlerde aralıklarla kulüpte yöneticilik yaptı. 1984 yılında çok zor bir dönemde Mehmet Üstünkaya'dan yönetimi devraldı ve kolay kolay kırılamayacak bir rekora sahip oldu.

16 yıl süren Başkanlığı boyunca 8 kongrede rakiplerine sürekli üstünlük sağladı. Süleyman Seba başkanlığı döneminde kazanılan kupalar şu şekildedir:
5 Lig Şampiyonluğu
4 Türkiye Kupası
4 Cumhurbaşkanlığı Kupası
2 Başbakanlık Kupası
6 TSYD Kupası

Bu başarılar dışında istikrarlı bir şekilde başarıyı daim kılarak şampiyon olmadığı sezonlarda dahi futbol kulübü her zaman ilk iki içinde yer aldı. Futbol takımının altın dönemini yaşadığı bu dönemde Süleyman Seba'ya gelen eleştirile amatör branşlara aynı ilgiyi göstermemesi olmuştur.

Sportif başarılar dışında 1980lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan zengin bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler Kulüp Binası, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri, BJK Plaza, Yeşilköy, Pendik ve Çilekli Tesisleri, Beşiktaş Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadı da 49 yıllığına Beşiktaş'a devredilmiştir.

Beşiktaş'a büyük hizmetlerde bulunan Seba, 1999/2000 sezonunda futbol takımının gösterdiği kötü performans sonucu tribün ve muhalefetin tepkisini çekmesi üzerine 2000 yılı Mart ayındaki kongrede aday olmamış ve yerine Serdar Bilgili seçilmiştir. Bu kongrede kongre üyeleri oybirliği ile Hakkı Yeten'den sonra Beşiktaş'ın ikinci onursal başkanı olarak Süleymen Seba'yı seçmiştir.

Bir rüzgar esdi geçti , karaköy iskelesinden




Güzelmi güzel ülkemiz de yaşanan sorumsuzluk , rezillik , görevi suistimal o kadar çok ve sık yaşamaya başladı ki artık normal görneye başlayıp , hakkımızı aramaz hale geldik. Ha şimdi diyeceksiniz ki "ne zaman hakkını aradı ki bu halk, şimdi arasın". Orasıda doğru ya...
Geçen günlerde İstanbul'dan şöyle bir rüzgar esdi geçti. Geçerkende bizim Karaköy iskelesini batırıp ,selam verdi.Kimse demedi ki "Arkadaş bu iskele böyle nasıl batar?". Ama battı. Yeni bir iskele yapılacakmış.Eeee yenisi yerine koyulana kadar da belediyemiz bizi zor durumda bırakmak istememiş , hemen oraya geçici bir iskele koymuş. Canlarım benim , yenisi bedava ya! Birileri yine nemalandı ya! Sanırım ben fesatım. Yoksa bu kadar kötü şey bir adamın aklına takılıtmı yahu?

Bu olay insanın aklına ister istemez "Bu facia içeride yüzlerce insan varken olsaydı" diye bir soru getirip , aklın en kıl yerine bırakıyor. Sormak lazım , deniz işletmeleri kime bağlı? Bu kişiler hakkında ne tür işlemler yapılmış , sorumluları hakkında bir soruşturma açılmışmı? Ne gezer...

Belediye başkanım hoppp , evet sen. Ses ver. Sana mı bağlı bu deniz işletmeleri?

Uzak Bir Bölge - Münir Göle

Kitabı okuduktan sonra kahramınımız ile Anna'nın aşkından çok , şehir ile ilgili kısımlar daha fazla aklımda kaldı. Bunun nedeni de şehirin geçmişi hakkında çok fazla detaya girilmesinden kaynaklanıyor. Belli bir yerden sonra biraz sıksada finali "ne olacak şimdi" dedirten cinsten.

Kitabın konusuna gelirsek ; İstanbul'dan Prag'a yerleşen kahramanımız, Anna'ya aşık olur. Ama bir süre sonra Anna'nın eski sevgilisi ortay çıkar. Eski sevgilinin hayalaeti,Anna ile olan ilişkisinin sorgulanması , çıkmazlar , hesplaşmalar. Sisler kentinde çıkılan bu içsel yolculukta , Kral RUdolf'a , Rönesans'a kadar uzanır.

deepnote: Fena bir kitap değil. Özellikle sonu insanı merakta bırakıyor.

Tiyatro - Vişne Bahçesi




Rusya'da toprak aristokrasinin çözülüm sürecin de bir zamanlar bu topraklarda köle olarak yaşayan insanların , çalışarak bu toprakları satınalmaya çalışması ile bunu kavrayamanların durumunu anlatılıyor. Teve ekranlarından tanıdık simalarada rastlayacağımız bu oyun da dramnın yanında komedini unsurununda bulunması oyunu dahada güzelleştiriyor.

Yazan : ANTON ÇEHOV
Yöneten : ALI TAYGUN
Çeviren : BELGI PAKSOY
Oynayanlar : DINÇER ÇEKMEZ , FUNDA KÖSEOĞLU , MELISA DEMIRHAN , METIN ÇOBAN , SALIH SARIKAYA , SÜEDA ÇIL , TOLGA YETER , YILDIRAY ŞAHINLER
Sahne Tasarımı : ATIL YALKUT
Kostüm Tasarımı : CANAN GÖKNİL
Işık Tasarımı : MURAT SELÇUK
Yönetmen Yardımcısı : GÖKSEL ARSLAN-NIHAT ALPTEKİ

deepnote: Yıldıray Bey'e de giydiği takım bayağı bir yakışmış. Bizdemi yaptırsak?

Kanserden ölmesin Karadeniz!




Yıllar önce bir bakanın tevelere çıkıp ; " Bakın bana çay içiyorum. Herhangi bir sorun yok" gibisinden yaptığı açıklamaları hatırlıyorum. O günden bugüne kadar birçok insanımızı kansere kurban verdik. O günlerde kanserin nedenini sigaraya bağlayan yavşak zihniyet bugün gelinen noktanın sorumlularıdır.

Bu ülkede kimler yaptıklarının hesabını vermiş ki bu insanlar versin. Olan o bölgede yaşayan insanımıza oldu.

Kazım Koyuncu''dan sonra dünde Erkan Ocaklı''yı kansere kurban verdik. Yine kanser , yine bir can.


Memleketime sahip çıkın ulan!

Bir kibrit de sen çak!



Geçen gün tevede zap zup dolaşırken gözüme bir haber takıldı. Antalya'ya bir haber için giden gazetecliler farklı ama üzücü bir haber ile karşışalaşmışlar. Haber; Antalya'da yangın. Buraya kadar herşey normal olmasa da bizlere normalmiş gibi hissettirdiler ya söyleyecek pek birşey yok. İşin acı ve utanılacak tarafı ; yangına karayolu ve insan gücü ile müdahale edilmesi. Neden? Yangın söndürme uçaklarının sözleşmesi bitmesinden dolayı yeni anlaşma yapılmamış. Ya helikopterler nerde? Onların bahanesiyse uçaklardan farklı değildi. Anlaşılamamış. Bu süreç içinde gidenler bizim ,çocuklarımızın , insanoğlunun geleceği.
Eeee biraz devlet, biraz mafya,sorumsuzluk,eğitimsizlik,yüzsüzlüğün de yanına birde cezaların yetersizliği , anlamsızlığı eklenince gelecekmi kalır?

Yazık ulan yazık! Yaktığınız babanızın malı değil.

Sus , sadece hisset (Conkbayırı)

7 Haziran 2008 tarihinde gitme şansını yakaladığım ve inanılmaz etkilendiğim bir yer. Conkbayırı. İnsanın ister istemez duygulanmasına neden oluyor. Anlatılmaz.






Müzelendim

Eğer müzeleri dolaşmak gibi bir düşünceniz var ise , her müzeye girişte 20 Ytl vermek de istemiyorsanız, müze kartı alıp bir defaya mahsus 20 Ytl verip bütün yıl boyunca devlet müzelerini gezebilirsiniz. Bu da benden küçük br not.

Ayasofya




Kalbimizde Baki (Mercimek) kalacaksın



1903 YTL


''''Bana gösterdiğiniz sonsuz destek ve sevgiye karşılık olarak ufak bir jest yapmak istedim.


Nasıl ki sizden aldığım para alın terimin karşılığı ve helal ise, bu güzel organizasyon için benim de her bir kuruşum sizlere HELAL OLSUN.''''


Baki Mercimek

Sen kalbimizde Baki kalacaksın.

deepnote: Beşiktaş'^ın tarihinde birçok oyuncu taraftarın kalbini fet etmiştir. Ama Forza'nın düzenlediği bayrak organizayonuna şuana kadar katılan tek bir kişi olmuştur.

Tiyatro - Kendi Gök Kubbemiz




Toron Karacaoğlu için söylenecek pek fazla birşey yok. Yıllar geçtikçe şarap gibi daha da değerleniyor. Tek kişilik bu oyunda göstermiş olduğu mükemmel performansı alkışın ötesine geçip , methiyeler düzülmesi için yeter de artar bile. Hele ki benim gibi ses tonunu çok beğenen bir insan, oyun içinde okuduğu şiirlerden ayrı bir zevk alır , aşka gelir.

Bu tek kişilik oyun da Yahya Kemal Bayatlı'nın hayatından alıntılar yapılasnın yanında oyunun içine şiirleri de serpiştirelerek çok güzel bir harmanlama yapılmış. İzlenmesi gereken gerçekten güzel bir oyun.

Yazan: Sönmez Atasoy
Yöneten: Engin Uludağ
Sahne Tasarımı- İllüstrasyon: Rıfkı Demirelli
Efekt Tasarımı: Umut Yüzbaşıoğlu
Işık Tasarımı: Vahit Geyik

Oynayan
Toron Karacaoğlu
Yönetmen Yardımcıları: Emre Narcı, Aslı Narcı

Adam Gibi Adam Olmak - Rudyard KIPLING (1865-1936)




çevrende herkes şaşırsa, bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenebilirsen eğer...

bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana...

düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisini de önem vermeyebilirsen eğer...

söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve
yeniden koyulabilirsen işe...

döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın diline,
baştan tutabilirsen yolunu...

yüreğine, sinirine "dayan" diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek başına...

herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı; krallarla gezsen de,
dost da, düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne de büyültürsen çevreni...

her saatin her dakikasına
emeğini katarsan alın terine,
hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti;
her şeyiyle dünya önüne serilir.
korktuğun yerde el öpmez,
hükümran olduğun yerde ezmezsen,
oğlum, adam oldun demektir;
üstelik, ADAM GİBİ BİR ADAM.

Pegasus Sırrı - Gregg Loomis



Geçmişte dünyanın farklı ülkelerinde çalışmış olan bir ajandır. Evlendikten sonra bu hızlı ve tehlikeli hayattan kurtulmak isteyen Lang Reilly , üniversiteye giderek huku fakültesine bitirir. Bundan sonra daha rahat bir yaşam süreceği yeni mesleği avukatlığa başlar.
Eşinin rahatsızlanıp ölümünden sonra yalnız yaşamaya başlayan Lang, bu sıradanlaşan hayatında kızkardeşi Janet Holt ve üvey oğlunun yaşadıkları binada çıkan yangın sonucunda öldüğü haberini alması ile hayatı farklı bir yöne doğru kaymaya başlar. Acele bir şekilde Paris'e uçan Lang , olayın sıradan bir yangın olmadığını anlaması zor olmayacaktır. Bunu yapanların peşine düşmeye and içen Lang , karşısında ölümü göze alabilecek yüzlerce yıllık bir tarikatı bulması ile olaylar daha karışık ve esrarengiz bir hâl alacaktır.

Okurken kendinizi bir amerikan filminin ortasında bulacaksınız.