Alıntı öğüt

Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrencilerittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.Tabii Ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler. Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler! Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek; ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım 'Der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.

Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına Ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . .

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin gerisi hep kumdur.

Bu ara bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir?' Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum, Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır !!!

Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini


Khaled Hosseini isimli bir afgan yazar tarafından kaleme alınan kitap büyük başarılar yakalamasından sonra sinemaya da aktarıldı ama kitap olarak yakaladığı başarıyı sinemada gösteremedi. Kitap uyarlamalarının sinemada aynı derecede başarıya yakalamasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Bunun başlıca nedeni olarak kitap anlatımlarında bazı şeyler okuyucunun hayal gücüne bırakılırken sinema da yönetmenlerin , oyuncuların performansları ile bir kalıba sokularak dar bir açıdan bakılmaya neden olduğuna inanmaktayım. Konuya dönecek olursak eğer yazar Emir Can isimli bir çocuğun gözünden 1970 yıllarında ki Afganistan'ı ve daha sonraki yıllarda Amerika'da ki gençlik yıllarını arkadaşlık, ihanet, sevgi gibi temaları ele alarak kurgulamış.
Krallık döneminden demokrasiye geçiş yapan Afganistan'da zenginler rahat bir yaşam sürerken dünyanın heryerinde olduğu gibi fakirler yine aynı eziyetleri çekmektedirler. Kitabımızın kahramanı Emir Can bu zenginlik içinde yaşayan saygı değer bir babaya sahip olmasına rağmen annesini hiç görememiş bir çocuktur. Biraz kaypak, ikiyüzlü, kıskanç, korkak bir karakterdir. Kitabı okudukça kendisine bir nefret uyandırmakta, hakaretler etmenize neden olmaktadır. Emir Can'ın babası aileden zengin ve saygın biridir. Saygınlığı sadece zenginliğinden, ailesinden değil insanlara yardım etmesinden de kaynaklanmaktadır. Rahim Han ,Emir Can'ın babasının iş ortağı olmasının ötesinde dostudur. Ayrıca Emir Can'da ki yazarlık yeteneğine babasının aksine destek vermekte dost gibi yaklaşmaktadır. Kitabın bir diğer karakteri ise Hazara'lı Ali'dir. Hazaralılar afganlar tarafından pek sevilmez, alt sınıf olarak görülerek uşaklık gibi işlerde kullanılan bir halktır. Ali beş yaşındayken bir aracın anne babasına çarpmasıyla yetim kalır. Emir Can'ın büyükbabası herkes tarafından tanınan bir yargıçtır. Kazaya yapan zengin gençler karşısına getirildiği zaman verilebilecek en düşük cezayı verip, davayı kapatmıştır. Kitap da sert bir ceza olduğu söylense de 1 yıllık askerlik yapmanın neresi ağırdır anlamadım. Ali'yi ise evlatlık alır. Bu kazanın yaşandığı yıl ise Emir Can'ın babası dünyaya gelir. Ne kadar da sınıfları farklı olsa da kardeş gibi büyürler.
Hasan, Ali'nin oğludur. Annesi doğumundan sonra başka bir adamla kaçmış, öksüz bırakmışdır. Babası gibi ev işlerine yardım eden bi uşak olmasına rağmen Emir'in en iyi dostudur. Ne kadarda Emir bunu söyleyemese de öyledir. Hasan mert,gözüpek, vefalıdır. Arkanızı düşünmeden emanet edeceğiniz bir insandır.

Emir babasının annesinin ölümüne kendisinin neden olduğunu düşünmekte, bunun için mesafeli davrandığını sanmaktadır. Bunun yanısıra Hasan duyduğu yakınlığı da kıskanmaktadır. Unutmadan kitabın başlığının nereden geldiğini merak edenleriniz olabilir. Afganistan'da halk arasında her yıl uçurtma yarışları yapılmakta biri diğerinin uçurtmasını düşürüp gökyüzünde tek kalana kadar devam etmektedir. Bu düşen uçurtmaları ise uçurtma avcısı denen çocuklar tarafından yakalanmaktadır. Bu bir saygınlıktır. Hasan ise bunu beceren, mükemmel iç güdülere sahip bir çocuktur. Bazı ayrıntıları anlatarak kitabın tadını kaçırmak istemiyorum, size bırakıyorum. Emir babasının Hasan'a duyduğu yakınlıkdan dolayı bir şerefsizlik yapıp doğum günün de verilen bazı eşyalarını Ali'nin yaşadığı kulübede ki yastığının altına koyup babasına şikayet eder. Ne kadar da Emir'in babası Ali'ye ve Hasan' duyduğu sevgiden dolayı sesini çıkarmasa da Ali bu durumu hazmedemeyerek Hasan'ı alıp evden ayrılarak başka bir şehre yerleşir. Emir'in babası Ali'nin evden ayrılmamasına karşı çıksa da gözyaşları dışında elinden bir şey gelmez. Bir zaman sonra ruslar Afganistan'ı istila eder. Artık Afganistan'da gözyaşı, acı vardır. Emir ile babası birçok afganlı gibi bir kamyonun arkasına atlayıp ülkeyi terk ederek ABD'ye yerleşir.
Afganistan'dan ayrılalı 22 yıl olmuşdur. Emir eğitimini bitirmiş, yazar olmuş, evlenmişdir. Babasının kanserden ölümünden kısa bir süre sonra Rahim Han'dan bir telefon alır. Rahim Han Emir'i Pakistan'a çağırmaktadır. Artık yaptıklarının kefaretini ödemenin ötesinde hayatının en büyük sırrı ile karşı karşıya kalacaktır.

Deepnote: bıraksalar bütün kitabın özetini çıkartıcam ama yoruldum. Ayrıca kitabın tadını da bozmak istemiyorum. Bu güzel kitabı okuyun diyip kitapdan bir sözle yazımı bitiriyorum.


Hasan; “Bin tane iste, senin için yakalarım.”

Ordan burdan gündem

* Vedat Kaptan'ı kaybettik. Yine bir temmuz, yine bir efsane, yine üzüntü, yine hüzün. Ulan temmuz güneşini bulut kapatsın da kış olasın.

* Gündemin diğer bir yanı Ricardo Quaresma. Site açmışlar , tribünde adını bağırmışlar , forma almam o gelmezse diye çıngar çıkartmışlar. Ne güzel orgazm olmuşlar. Yönetime ses çıkartmayanlar Td'nin tercihlerine tecavüz etmek için ellerinden geleni etmişler. “Sabote etmeyin Uefa'ya gidelim.”

* Formalar beğenilmemiş “höyt” demiş, Hakan Bey'e istifaya çağırmış taraftar. Yönetim ise siz anlamazsınız , biz Baba'dan aldık ilhamı diye hikaye uydurmuşlar. Taraftar yememiş... Formalar yüz olmuş, eli yüzü berabat olmuş. Bi tişört , bi arma fiyat beş lira.

* Delgado donmuş, bi yabancı daha sırada. Eee daha sonra? Kaç oldu? 1,2,3,4,5,6,7,8,9...

* Bobo gitti, kaldı, uçtu,daldı. Eeee birileri açıklama yapsa da bizimde içimiz rahatlasa.

* Batu bir yıllık daha kiralık verilmiş, hemde Antep'e. Nedir bu yöneticilerin Antep aşkı. Bu çocuğun sözleşmesinde bilmem kaç yıl kiralık oynar diye bir maddemi var? Oynatın, oynatmayacaksanız bırakın. Çocuğunda hayatının bir tarafına koymayın.

* Unakıtan'ın oğlu Türkiye'nin ilk 500 zengininden biri olmuş 5 yılda. İki tavuk bir kümesle, mısırla , yumurtayla.

* Başbakan kiracılıktan 5 villalı zenginliğe terfi etmiş, bu halka ne güzel ders vermiş.

* Sigara yasaklanmış, eskiden geminin kıçında ne güzel içerdim püfür püfür esen rüzgarın, boğazın eşliğinde. Şimdi dötüm donacak kışın, nerede içeceğim şöyle demli çayın yanında bi sigara?

* Uygurlar eziyet de zulüm de. Buda düşsün hepinizin güneş görmemiş yerlerinizin üstüne.

* Benzinde indirim var,ertesi sabah zam. Cari açık artmış, hemen hükümetde halkın cebine el atmış. Tasarruf varmış, imam söyledi. Bi de camide siyaset dersi verdi. Dert yandı müezzin vermiyorlar diye. Çıksın birisi ezanı okusun, cuma kaçıyor ulan.

* Aynı imam saçdan, giyimden, kuşamdan, küpeden dem vurup gençliği yargılıyor. Bende kulağımda ki küpeyle oynuyorum. Alınmadım, artık pek genç değiliz ya. Hoca hoca küpeyle namaza gelmek mekruh mudur?

Çubuklu


* Adidas ile anlaşıldığında "en sonunda güzel tasarımlara kavuşacağız" diye düşünmüştüm ama bu akşam tanıtımda yaşadığım hayal kırıklığını anlatamam. Gelen gideni bu kadar arattırır mı?
Damalı niyetine yapılan formadan çok kazağa benziyor, tam anlamıyla rezalet. Beyaz olan etmi balıkmı çözemedim. Çubuklu ise her zaman güzel, duygusalmı yoksa?

* Formalarda kullanılan Türk bayrağını koymaya ne gerek vardı? Amblemi ortalasaydık daha güzel olmazmıydı? Taraftarda öneri alsaydınız, o da olmadı bi anket yapsaydınız karizmanızmı çizilirdi? O yandan yemiş renklamı doğru dürüst dizayn yapsanız , gözünüzün zevki bozulmuyormu? Bu lanet reklamı sildiremezmiyiz? Tribünlerde görmüştüm yeni rakılısı vardı. Bende Beylerbeyi , Efe rakı yazdırsam ne güzel olur.

* Hay yönetim sizin yapacağınız işe edeyim , umudumun içine ettiniz.

Renk Faşistleri

Geçen günlerde bir grup Bursa taraftarı açıklama yaptı. Gazetelere yansıyan açıklamayı aynen aşağıya yapıştırıyorum.

“Güzelsöz, yaptıkları bu açıklamanın son uyarı niteliği taşıdığını ifade ederek, ''Açık ve net olarak söylüyoruz. Bu son uyarımızdır. Bunun yanısıra, bu takımlara ait tanıtıcı ilanların asılmasına izin veren Bursa Büyükşehir Belediyesi ile mağazaların bulunduğu alışveriş merkezlerini de kınıyoruz'' dedi.”

Buna benzer bir açıklamayı geçen sezonun ortalarında -hangi maç olduğunu hatırlamıyorum- Beşiktaş ile yapılacak bir maç öncesi yapmışlardı ki nerdeyse aynı imalarda bulunmuşlardı. Bu açıklamaya neden olan olaydan bahsederek konuya giriş yapalım.
Olay Bursa Atatürk stadının karşısında bulunan reklam panolarına yapıştırılan Galatasaray afişleri. Taraftar gözüyle baktığımızda bu rahatsız edici bir durum, bunda hemfikiriz. İnsanlar bu rahatsızlıklarını demokratik hakları doğrultusunda protesto edebilirler , kimsenin buna bir itirazı olamaz. Ama yapılan açıklamalardaki imalar , tehtidler kimsenin haddine değildir. Demokrasi ile yönetildiğimizi düşünürsek -en azından öyle idda ediyoruz- insanlar kendi seçimlerinde özgürdürler. İster farklı dini , farklı cinsel tercihi , siyasel görüşü seçer , savunurlar . Kimse neden osun busun diye yargılama hakkını kendinde göremez. Bursa 2 milyon nüfusa , 11.043 km² yüzölçümüne sahip bir ilimizdir. Bu toplum içerisinde belki de Bursa taraftarı kadar farklı takım taraftarlarıda bulunmaktadır. Siz bu insanlara sen burada tuttuğum takımın formasını giyemezsin , alışverişini yapamazsın , sana burada dükkan açtırmam , git İstanbul'dan alışveriş yap gibisinden faşizan eğilimli sözler sarf edip , bu hakkı kendinizde göremez. Burada ki örnek Bursa taraftarı olsada renk hiç önemli değildir. Önemli olan cehalet dolu olan yaklaşımlardır. Bu tür açıklamalar ile bazı insanlar doldurulmakta belkide ilerki günlerde yaşanabilecek tatsız olaylara zemin hazırlanılmaktadır. Malesef ki buna benzer yaklaşımlar yüzünden gerek ülkemizin yakın tarihinde gerekse dünya tarihinde çok büyük insan kıyımları yaşanmıştır. Bu söylediğim belki de uç bir nokta gibi gözüksede düşünce tarzı aynıdır. Farklı tercihleri , düşünceleri hazımsızlık.
Bu açıklamayı bazı taraftarlar kendileri açılarından farklı kılıflar bulabilirler. Ama şu bir gerçektir ki taraftar olmak demek insanlık dışına çıkmak , başka insanların haklarına tecavüz etmek demek değildir. Umarız zeka seviyesi düşük bu insanların yaptığı açıklamalara karşı ülkenin demokrasi ile yasalarla yönetildiğini birilerinin hatırlatması olacaktır.

Okulda Cinsel Eğitim Devri - Vedat Özdemiroğlu




* C i n s e l k i m l i k : Bir insanda uzva dayalı dürtüsel kıpraş-malara cinsel kimlik denir. Bu, her iki cinste farklı bir coşkunluk biçiminde ortaya çıkar. Cinsel kimlik çok önemlidir, cinsel kimliğini yanında taşımadan gezen kişilerin başına türlü bela gelebilir (Sorulduğunda gösterilmelidir).

* E r g e n l i k d ö n e m i : Afacan gibi bir çocukken, birdenbire karşı cinse niyeti bozarcasına bakışlar atılmasıyla başlayan dönemdir. Birey "bu dönemde kendini "yeryüzünün tek uzuv sahibi insanı" zanneder, enerjiden enerjiye koşar, özellikle erkek ergenler musibeti dizginlemek için yoğun çaba sarf ederler. (Ses kalınlaşır, gerek fiziksel gerek psikolojik kıllanmalar çoğalarak artar.)

* S e v i ş m e : Buna cinsel birleşme de denir. Birleşmenin cinsel bir boyutu yoksa, bu tamamen cinsellik dışı, arkadaşça bir durum olarak yorumlanmalıdır. Yada cinsellik varsa ve birleşme yoksa, buna da "abazanlık" denir. Bu durumda şahıs düz ya da değil, duvara tırmanır (Bkz. Mastürbasyon). Cinsel birleşme için en az iki kişi gerekir, (ikiden fazlası henüz müfredatımıza alınmamıştır.)

* Ö n s e v i ş m e : Bu, cinsel birleşmenin light versiyondur. Bir nevi "az sonra" anonsu veya test yayın gibidir. Çiftler bu ısınma süresinde birbirlerini tartarlar, herhangi bir işkillenme olursa olay yerini terk etmek için akla hayale gelmedik bahaneler bulurlar. Bekaret sorunu yüzünden, toplumumuz gençlerinin sevişme durumları, genellikle ön sevişmeyle sınırlıdır, bu da söz konusu arkadaşları hırçın yapar, olur olmaz yerde asabiyet gösterirler. (Ön sevişmeyi es geçip direk olaya girme gayreti gösterenler için her zaman tiksinilme tehlikesi mevcuttur.)

* S o n s e v i ş m e : Halk arasındaki bu yanlış genel kanı, bir hurafeden başka bir şey değildir, böyle bir oluşum neredeyse yok gibidir. (Yoktur.)

* H a y d a r D ü m e n : insan evladına ait tüm cinsel bilgilerin sırrına mazhar olmuş derin bir kişidir. Düz beyaz saçları vardır. Soru alır, bilgi verir. Uykusu gelince uyuyan, duşu-nu-banyosunu düzenli alan bir şahıstır. (Cinsel konulara ilgisi, çocukluğunda köse komşusunun evinde yanlışlıkla izlediği siyah-beyaz seks filminden sonra artmıştır.)

* V a j i n a : Kadın cinsel organıdır. Kadınlarda bulunur. Bünyelerinde operasyonla vajina oluşturan erkekler de vardır. Bu kişilere travesti denir. (Şimdi de buradan geçtiii, trevestinin biri!)

* P e n i s : (Eski dilde maslahat) Erkek cinsel organıdır. Erkeklerde bulunur. Bünyelerinde operasyonla penis oluşturan kadınlar da vardır. Bu kişilere de travesti mi denir, ne denir, bunu ne biz biliyoruz, ne de bir bilene rastladık.
(Öğrendiğimiz an, en yakın müdür muavinine söyleyiniz.)

* T E S L İ S : Penisin her iki yanında bulunan, yardımcı erkek oyuncu işlevini üstlenmiş organlardır. (Top gelirse çok acır.)

* H e t e r o s e k s ü e l l i k : Bu, normal kabuldilen ilişki biçimidir. Bu biçimde kadın erkekten, erkek kadından hoşlanır, ikisi bir olur,kelebeklerden, kuşlardan, doğadan, ırmaklardan, deltalardan hoşlanırlar. Bir heteroseksüel için en önemli amaç, allem kallem edip hoşlandığı karşı cinsin aklını almak, ortamına girmektir. (Karşılık bulunmadığında aşk acısı olur, problem çıkar, itişme kakışma dahi olabilir.)

* H o m o s e k s ü e l l i k : Bu ilişki biçiminde kişi kendi cinsinden hoşlanır. Yani nasıl ki, kadın seven bir erkek kadınlara meyil eder, burada da erkek erkeğe veyahut kadın kadına yanaşmak ister. Homoseksüellikte iki erkekten ya da iki kadından
biri erkek, diğeri kadın rolünü alır veya almaz. Partnerine karşı kadın rolü alan erkek ile yine partnerine karşı erkek rolü alan kadın arasında bambaşka bir ilişki doğduğu zamanlarda ise çok baş ağrır. (Bkz. Gay, Bkz. Lezbiyen, Bkz. Kuzu.)

* B i s c k s ü e l l i k : Aynı zamanda hem kadından hem de erkekten hoşlanma durumudur, insanlar arasında ayrım yapılmaz. (Ne yardan, ne serden.)

* A s e k s ü e l l i k : Kadın olsun, erkek olsun, cinsellikten tamamen tiksinme durumudur. Aseksüel kişi için güzel, leziz bi yoğurtlu ıspanak, seksten daha önemlidir (Bkz. Sebze yemekleri.)

* M a s t ü r b a s y o n : Kişinin kendi kendini tatmin etmesi, kendi kendine gelin güvey olması, tek başına zevk yolunda bi çırpınışlara, bi eforlara girmesidir. Özcinsellik de denir. Ya da biz öyle diyoruz. (Elektrikler kesikti, çalıştım!)

* O r g a z m : Boşalma anıdır. (O kadar çaba bi anda heba olur!)

Benden sorulur Madımak


İncelediğimizde tarihde ki savaşların , katliamların , soykırımların insanoğlunun açgözlülüğünden , inanç ayrılıklarından , etnik kimliklerin hazımsızlığından , hoşgörüsüzlüğünden kaynaklandığını görürüz. Hiçbir insanoğlu kendi milleti için “hayır biz bu şekilde davranmadık” diyemez. Her millet geçmişinde bu tür insanlık dışı , dinlerin ortak felsefeleriyle yakından uzakdan alakası olmayan rezilliklere , davranışlara şahit olmuşdur. Yakın tarihde yaşanan bu olaylara örnek olarak Hitlerin yahudilere , Sırpların Boşnaklara , İsrail'in Filistinlilere , Fransızların Cezayirlilere , Bulgarların Türklere yaptıklarını bir çırpıda söyleyebiliriz. Ne demiştik? Her milletin tarihinde bu tür rezillikler mevcuttur. Peki Türkiye'nin geçmişinde bu tür örnekler mevcut değilmidir? Maalesef ki vardır. İlk akla gelenler ise gayrimüslimlere karşı yapılan 6-7 Eylül 1955 olayları , 1978 Sünni-Alevi çatışması, en sonuncusu ise 37 insanın öldürüldüğü 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı'dır.
Türkiye içinde bu tür etnik veya dini çatışmaları körükleme görevini bazen devlet , bazen sivil darbeciler ,faşistler , bazen ise dış mihraklar oluşturmuştur. Ne kadarda birileri tarafından olaylar provake dilmiş olursa olsun sağ duyusu olmayan insanlar bunlara alet olmuşlar kapı komşularına , bu ülkenin diğer evlatlarına zulmetmişler , katletmişlerdir. Bugün ise bunlardan biri olan Sivas katliamının yıldönümüdür. Kendilerini müslümanlığın bekçisi sanan kişiler tarafından başka inançlara sahip 17-66 yaş arasındaki insanlar Madımak Oteli'nde canlı canlı yakmışlardır. Kameralar yansıyan bir görüntü vardır ki bu olayın vahimiyetini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. İtfaiye erlerinden birinin Aziz Nesin'i yangın merdiveninde darp edip , göstericelerinin ortasına atması ise olaylarının nereye geldiğini fazlasıyla göstermektedir. Olayların devamında bu katliama karışmış, devlet tarafından aranan insanların belediyelerde ssk'lı olarak çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu olaylara göz yuman , adaleti sağlamayan devlet ise bunun başlıca sorumlusudur. İşin içinde olanların zaten adalet sağlaması beklenemez. Bizler halk olarak başka dinlere , etniklere saygı duymayı öğrenmeliyiz. Bu hem insanlığın , hemde dinlerin ortak noktasıdır.


Sivas (Gün Tutuşur)
Yumrukluyorum duvarları,yumrukluyorum kara gecenin bedenini
Ellerim kan içinde,nehirler taşmış yanaklarımda
37 can, 37 gül çatlamış susuzluktan sivasın içinde
Nasıl uyku tutar gözlerimi
Döne döne samaha duranlar tutuştu önce
Sonra türküler sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin
yanı başına
Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp
karanlığa kuban etmek
Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak
Var mıdır kardelen akınında bir avuç inciyi ateşte tutmak
loov
Böyle garip düştüğüme bakma, böyle mahsun durduğuma
Varsın ateşim suskunlukla beslensin
Benimde yüreğim gençliğini almış yanına yürür başı dik
Senin de dağların var Sivas senin de dağların
Dağlarında Şahanların!


Gün tutuşur canım gece tutuşur
Yangınlarda tutsak canlar tutuşur

Gülüm toprak olur yele karışır
Yürür gelir canlar yollar tutuşur

Sivas ellerinde sazım tutuşur
Söz tutuşur canım türkü tutuşur

Teller bizi söyler diller yarışır
Özgürlüğü yazan kalem tutuşur

Canlar can olurda eller tutuşur
Dost evinde canım sevda tutuşur

Pir Sultanlar ölmez binler yetişir
Akar gelir canlar tarih tutuşur

Grup Yorum