Otuz beş yaş - Cahit Sıtkı Tarancı

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider

Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

Tiyatro - Karanlık İşler

Robin Hawdon yazdığı Özcan Özer'in çevirmenliğini yaptığı yönetmen koltuğunda ise Mutlu Güney'in oturduğu “Karanlık İşler” isimli oyun devlet tiyatrolarında sahnelenmeye devam ediyor. İsterseniz eğer bu bağlantı üzerinden bilet satın alabilirsiniz. Amerikanvari komedi tarzında olan oyunumuz iki perde üzerinden yedi kişilik bir oyuncu kadrosuyla 1,5-2 saatlik bir zaman diliminde sahneleniyor.

Komedi içerikli bir oyun olan Karanlık İşler'e konusu açısından bakıldığı zaman hani öyle al benisi olduğu söylenemez, hani amerikan komedi filmlerinde insanlar gülsünler diye çevrilen ama ne doğru dürüst kahkaha atabildiğiniz ne de yerden yere vurabildiğiniz filmler vardır ya işte öyle bir şey. Oyundan çıktığınızda kahkahalar atmış olmuyorsunuz ama yüzünüzde bir nebze tebessüm kaldığını söylemeliyim. Sıkılmadan zaman geçirmenizi sağlayacak oyunlardan biri.
Oyuncuların performanslarına baktığımız zaman ise önce çıkan bir oyuncu bulunmuyor. Roller gayet dengeli bir şekilde dağıtılmış ve oyuncular karakterlerin hakkını gayet güzel bir şekilde abartmadan veriyorlar.

Bir iki kelamda oyunun konusu hakkında yazalım: Mandy sabah uyandığında dün geceyi beraber geçirdiği Garry'i hâlâ yatağında görünce paniğe kapılır, saat ilerlemiştir ve mafya babası, kötü ünü ile meşhur Koca Mack haftalık hasılatı almak için Mandy'e gelmek üzeredir. Mandy, Koca Mack'in gece kulubünde çalışmakta ayrıca bölgelerden gelen hasıtlar onda toplanmakta daha sonra Mack tarafından teslim alınmaktadır. Tabiki daha önemlisi Mandy Koca Mack'in yavuklusudur. Garry'i Mandy'nin evinde gören, onu boynuzladığını anlayan Koca Mack'in yapacakları tahmin bile edilemez. Koca Mack rolunde teve ekranlarından da tanıdığımız Levent Özdilek oynuyor ki ben kendisini hem kalıbından hem sesinden hemde simasından dolayı çok daha ciddi rollere layık görmüş bir insanım. Tamam bu oyunda mafya babasını canlandırmış olabilir ama sonuçta oyun komedi, kendisine daha ağır rollerin çok daha iyi yakıştığını düşünüyorum. Devam edelim: bu panik içerisinde kapı çalınır ve Mandy Garry'i banyoya saklayıverir. Gelen komşusu ve iş arkadaşı Tania'dır. Mandy, Tania'ya banyoda ki kişiyi Tania'nın sevgilisi olarak tanıtacaklarında anlaşılır. Derken bu ikili evin içerisinde kaybolurken yavaşça kapı açılır ve içeri hasılatı getiren kurye Terry girer. (Oyunun en komik karakteride bu karakter: Tolga Evren) Banyonun kapısında Terry'i gören Tania onu Mandy'nin sevgilisi sanır. İşte bu sıralarda kapıdan içeri Koca Mack ile eze geçer yarma yadımcısı Dozer girer...

Yalanlar, herşeyin göründüğü gibi olmadığı gibi kavramlarla harmanlan oyunumuz dediğim gibi kahkahalar attırmasada yüzde bir tebessüm bırakıyor.

Akılda kalanlar:
* Koca Mack'in kostümü gerçekten başarılıydı.
* Garry: Aydın Şentürk'ün ilerki dakikalarda eşcinsel rolü gayet espiriliydi.
* Mandy: normal hayatta takılmadan söylenemeyecek bir konuşmayı o hızda söylemesi inanılmazdı.
* Tania'yı canlandıran Özlem Ünaldı'nın Türkçe'yi yeni öğrenen yabancıların telafuzu gibi konuşması gayet hoştu.

İyi eğlenceler...

Yazan: Robin Hawdon
Çeviren: Özcan Özer
Yöneten: Mutlu Güney
Dekor Tasarım: Suar Şeylan
Giysi Tasarım: Nalan Alaylı
Işık Tasarım: Önder Ay
Asistan: Mevra Ustaoğlu

Oyuncular:

Levent Özdilek, Ali Murat Altunmeşe, Tolga Evren, Selçuk Kıpçak, Evren Kardeş, Aydın Şentürk, Özlem Ünaldı

Gözümüz aydın, ligden düştük (Voleybol erkek)

Tekrar 2. ligdeyiz. Voleybol takımının bugün ligden düşmesinin öncelikli nedeni lafta “dünya kulübü olduk” diyen demirören, yönetim ve sadece bu branş için değil futbol haricindeki diğer branşlara ilgisiz, duyarsız kalan taraftar. “Oyuncuların hiç mi suçu yok” diyebilirsiniz, maalesef sporcularımızın ellerinden gelen bu kadar. Son iki maçta verilen destek zamanında verilmiş olsaydı belki bugün bu utancı yaşamamış olacaktık. Onun içindir ki bugün kaybedilen maçı hedef göstererek eleştirmek haksızlık olur.

Salon bir önceki içerdeki maç olan Çankaya Belediyesi maçından daha bir doluydu. Genel tribün performansı olarak da maç içerisinde gayet iyi bir görünüm sergiledik, konuyu tribünden açmışken bir kaç noktayı es geçmemek gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir iddası bulunmayan bir takımla oynuyorsunuz, rakibinizden bazı oyuncular bitsede gitsek havasında siz rakip oyuncuları başlıyorsunuz “ti” ye almaya, hakarete varan dalga geçmelere. Zorla adamlara hırs yaptırmak nasıl olur, nasıl gaza getirilir bugün bunun örneğini yaşadık. Bir diğer nokta ise tribünde 10-15 kişilik bir grup vardı ki maç içerisinde küfür ettiler, oyun alanına yabancı madde attılar, onlarda yetmedi maçtan sonra olay çıkarttılar, hatta rakip oyuncuya kafa atmaya çalışanlar bile vardı. Bırakın Beşiktaşlılığımı insanlığımdan utandırdılar. Hani şöyle eline kızılcık sopasını alacaksın ıslatıp girişeceksin bu eşeklere...

Voleybol hakkında atıp tutacak bir teknik bilgiye sahip değilim ama rakibin yaptıklarından bizim yapmadıklarımızı azıcık ucundan anlatabilirim. Yerli oyuncu yapısı olarak rakipten aşağı kalır yanımız yok ama yabancı oyuncu kalitesi açısından İvaylo Barutov haricinde diğer sporcularımız gerçekten kötü. Rakipde bulunan Niko resmen tek başını bizi yerle bir etti. Adamı birkaç sayı haricinde ne bloklayabildik ne de attığı servisleri doğru dürüst karşılayabildik, İvaylo ile direnmeye çalışsakda yanına ikinci bir oyuncu sokamayınca fayda etmedi. İşin garip tarafı oynanan bütün setlerde farkı 5-6 sayılara çıkarmış olmamıza rağmen ilk set haricinde bütün setleri kaybettik. Özellikle 4. setde 22-14 bi skor yakalamamıza rağmen oyunu 26-24 kaybetmek inanılır gibi değildi. Sonuç olarak maçı 25-22, 32-34, 23-25, 24-26 skorlarla kaybederek lige veda ettik.

Maç sonunda bahsettiğim şu insan kılığında ki yaratıkların çıkardığı olaylar esnasında Son Barikat'da olduğunu düşündüğüm (tribünlerden sima olarak tanıyoruz) Ali Bey'e salça olmaları neyin nesiydi bilen beri gelsin...

akp ve Şeref Bey stadının direkleri

STADYUM İÇİN DAYATMA YAPILIYOR' “İstanbul’da gözümüze sokulmuş çiviler var. Bunların çıkarılması çok saygıdeğer davranışlardır. Dolmabahçe Stadyumu konusu var. Bu benim önüme zaman zaman bir dayatma olarak getiriliyor. Dolmabahçe Stadyumu 1940’larda yapıldı. Birçok yerde top koşturacak alan var, ama bir tarih bilinçsizliğiyle mi, yoksa bir kasıtla mı, -ben kasıt olduğunu düşünüyorum- Dolmabahçe Sarayı’nın arkasına yapılmış.” 'ON BİNLERCE İNSANIN TEPİNDİĞİ ALAN...' “O vadinin içine stadyum sokulur mu? Adı üzerinde dolgu alanı.. Dolmabahçe orası... Dolgu... Eminönü Yeni Cami kazık üzerine oturtulmuştur, Dolmabahçe de öyledir. Siz bu tarafa on binlerce insanın tepineceği bir alan yaparsanız, zaman içinde Dolmabahçe denize doğru akmaya mahkumdur.”'BÜYÜTMEK İSTİYORLAR ZORLANIYORUM' “Stadyumla ilgili yeni bir proje hazırlanmış ‘Bu yetmez, burayı büyütelim’ diyorlar. ‘Stadyumu genişletelim, araya kongre merkezi koyalım, bir de otopark koyalım’ diyorlar. Arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Bu konuda zorlanıyorum. Stadyumları şehir dışına, trafiğin tıkanmayacağı yerlere alalım...”

Bu sözlerin sahibi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. Farz edelim ki söyledikleri doğru, bizler tepiniyoruz ve bu nedenlede Dolmabahçe Sarayı denize doğru kayıyor. Biz duyarlı olan bir taraftar topluluğu ve kulüp olarak dedik ki; ”arkadaş haklısın, bize farklı bir stad yap. Burasını da devlete bırakıyoruz”. Böyle bir durumda bu alan park, bahçe gibi bütün halkın kullanabileceği bir alan olarak mı düzenlenecek? İnsan ne kadar saf olursa olsun bu kadar değerli bir alanın park, bahçe olarak kullanacağına inanmaz. İnansa bile akp tarzı bir zihniyet bu alanı para babalarına satmadan bırakmaz. Böyle bir alanın getirisi Ali Sami Yen'in getirisinden kesinlikle kat ve kat fazladır ki akp'nin para eder ne varsa sattığı bir ortamda bu alanı halkın kullanabileceği bir alan olarak düzenleyeceğini düşünmek enayiliktir. Bu tür söylemler bundan öncede dile getirildi, hatta bazı yöneticiler hükümetin bu alanın karşılığında farklı yerlerde stad taahhüt ettiğini bile söyledi. Bugün Bakan Günay tarafından açıktan söylenmesede dile getirilmesi sadece görev bilincinde olan bir görevlinin söylemi değil kapitalist bazı çevrelerin parti üzerinden istekleridir, hatta direk olarak parti düşüncesidir diyebiliriz.

Dolmabahçe'ye duyarlı olan bakanımızın nedeni tarih, turizm ise;

* Metro çalışmaları esnasında Topkapı Sarayı'n da çatlaklar oluştu.
* Haydarpaşa'da yandaşlara peşkeş çekilen çalışmalar esnasında yangın çıktı, çatı tamamıyla yandı.
* Tarihi Kılıç Ali Paşa camii restorasyon esnasında yandı, büyük hasar oluştu.
* Allianoi sular altında...
* Dünyada doğa turizmi denen bir olgu varken hes adı altında doğanın ırzına geçilmesi.

Basına yansıyan bu durumlara ses çıkarmamasının nedeni nedir?

Ertuğrul Günay sosyalist olduğunu idda eden ama kapitalistlerle, liboşlarla, cemaatçilerle kol kola yürümekten çekinmeyen hatta onlardan daha kralcı olan, kendi partisi tarafından küçük düşürülmesine rağmen o koltuktan kalkmaya yüreğeyi yetmeyen bir isim olarak bugün karşımızda durmaya devam ediyor, durmakla kalmıyor bunları sözcülüğünü yapmaya devam ediyor. Chp'yi günahım kadar sevmesemde yaşanan bazı olaylardan sonra bu zat için doğru veya yanlış şöyle bir yorumda bulunmuşlardı; “bu topraklar bin yıldır böyle bir siyasi dönek görmedi” diye...

Eğer Şeref Bey'i yıkamazlar diye düşünen ve Demirören'e güveneniz var ise hata edersiniz. Demirören ve onun yönetiminde bulunan bir çok yönetici işadamıdır ki bu adamların ipleri bir nevi devletin yani hükümetin elindedir. Yapılacak baskılarla değil stadı yıkmak kulübün tapusunu bile iki dakikada satarlar... Onun içindir ki benim gibi orada tepinmeyi herşeyin üstünde gören Beşiktaş sevdalıları tarafından gazımızı almaya, nabzımızı ölçmeye çalışan bu kişilere gerekli tepki verilmesidir. Aksi taktirde bir bakmışınız geriye elinizde kalan zeytinburnu sırtlarında ismi cola turka arena isiminde ne idüğü belirsiz bir beton yığınından başka bir kalmayacaktır...

Semt bizim, aşk bizim...

Beşiktaş JK:3 Çankaya Bld. Anka:0

Geçen hafta takip ettiğim bloglardan biri olan Hayatın ta kendisi'n de takımın ligden düşme durumunu yakından ilgilendiren ve düşme potasında ki diğer bir takım olan Çankaya Belediyesi ile maçının olduğunu öğrenince uzun zamandır gitmediğim voleybol maçlarına bu vesile ile gitmiş oldum. Takımın ligdeki puan durumuna baktığımızda küme düşme durumumuz var ki böyle bir maçta bile salonda bulunan taraftar sayısı 200-300'ü geçmedi. Bunada şükür diyelim. Her sene şampiyonluğa oynayan hentbol takımını takip eden taraftar sayısı ortadayken. Şu takım ligden düştüğünde herkesin çenesi açılırken takım böyle bir durumda olmasına ve bedava olmasına rağmen sayısının bu kadar az olması açıklanamaz, ayrıca takım ligden düşerse kimse ağzını açıp tek kelam etmesin. Sen neyin desteğini verdin ki neyin hesabını soruyorsun?
Futbol dışındaki diğer branşların desteğe ne kadar ihtiyacı olduğu bu maçta dahada ortaya çıktı. 1. Set takımımız açısında gayet rahat geçti ve 25-19 skorla kazandık. Özellikle 1. setteki servislerde başarı oranımız gayet yüksekti, beklediğimizden fazla sayı çıkarttık. İlk set böyle başlayınca ister istemez maç rahat geçecek diye düşünürken 2. setde rakip toparlandı ve oyunu sonuna kadar bırakmadı. Belki bu seti kaybetseydik geri dönüşümüz zor olurdu. Ama taraftarın verdiği büyük destekle takım oyunu bırakmadı ve 2. seti 25-23 kazandık. 3. setin ilk dakikaları 2. setin devamı gibiydi . 2. Setin 2. teknik molasına kadar kafa kafaya giden oyun bu dakikadan sonra değişti ve taraftarın desteğiyle takım sazı eline aldı. 3. Seti 25-17 kazanan takımımız maçıda 3-0 aldı. Ligden düşmeme adına avantaj yakaladık ama garantilemedik.
3. Setin başında Çankaya bench'iyle hemen arkalarında bulunan birkaç taraftar arasında yaşanan harbin ne olduğuna anlamaya çalışırken bizim olduğumuz tribünden bazılarının neden o tarafa koştuğunu anlayamadım. Ama bir gerçek var ki ortaya çıkan karmaşa pek hoş bir görüntü oluşturmadı.
Burada söylenmesi gereken bu sporcularımızın desteğe ne kadar ihtiyacı olduğu; şu kadar taraftar bile takımın moralini, oyununu değiştirmeye yetti. Gelenlerin ayaklarına, sporcularımızında ellerine sağlık...