Cehennem Vadisi - Ali Erkan Kavaklı




2000 yılının sonlarında Diyarbakır'da yaşanan olaylar üzerine istihbarat tarafından müfettiş Sefa Bey görevlendirilir. Diyarbakır hareket eden Sefa Bey olayları inceleyecek , sorumluları tespit edip , rapor hazırlayacaktır. Bu yeni görevinde yine bir istihbaratçı ve eski dostu olan Hüseyin ile karşılaşacak, Emniyet Müdür Gaffar Okan ile birlikte çalışma yapacaktır.
Kısa süre sonra Hüseyin ile birlikte Sefa Bey'e bombalı saldırıda bulunulur. Bu saldırıda Hüseyin yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Sefa Bey ise ufak tefek çizikler ile kurtulur. Olayları inceleyip derinlere inildikçe CIA, MOSSAD, JITEM,PKK gibi örgütlerin , oluşumların içinde olduğunu anlayacaktır.
Gaffar Bey ölümle tehdit edilmeye başlamış olmasına rağmen herşeyi göze alıp olayları üstüne ısrarcı bir şekilde gitmektedir. Bu ısrarcılığın sonunda Gaffar Bey suikast sonucu öldürülür. Sefa Bey kaçırılır.

deepnote : Diyarbakır , Ankara , amerika , Irak içerisinde yaşanan olayları anlatmaya çalışan bir roman. Bu kadar sağlam bir konuya ship olmasına rağmen anlatımlarında bazen basite kaçıp anlamsızlaştırılıp , sürükleyiciliği öldürülmüş. Bunun yanısıra pek fazla bir dialogların olmadığı yerlerde bügünkü hükümeti övücü sözlerle sayfalar doldurulmuş ,kendi siyasi görüşünüde bir nevi yansıtmış. Bu kadar sağlam bir konuya sahip olan kitabın çok daha iyi kurgulanarak yansıtılması gerekirdi.

Jason Newsted



deepnote: Metallica'nın sahnedeki enerjisi , dinleyicilerle köprüsüydü.

Bulutları Beklerken [2003]




1. Dünya savaşı sonrasında Osmanlı Ordusu Karadeniz'de bulunan Rum köylerini boşaltmaya başlamıştır. Burada yaşayan Rumlar Güneye doğru yol alırlar. Bu yolculuk esnasında Eleni , Niko kardeşlerin ailesi hayatlarını kaybeder. Eleni'yi bir Türk ailesi evlat edinir. Niko ise öksüz çocukların oduğu Rum çocukların yanına kaçar. Belli bir zaman sonra öksüz Rum çocukları teknelerle gönderilir. Eleni artık yeni ismi ile yeni bir hayata başlamıştır. Artık ismi Ayşe'dir. Ve bunu bilende sadece aile fertleridir. Yeni ailesi ile göç etmek zorunda kaldığı tirebolu'ya eski evini satın alarak yerleşir.
Uzun yıllar sonra güçlü bağlar kurduğu üvey ablası Selma hayata gözlerini yumar. Ayşe ise artık geçmişi ile hesaplaşarak,kardeşi Niko'yu aramaya başlar.


deepnote: gerek görsel açıdan , gerekse konu olarak mükemmel bir film.


Yönetmen : Yeşim Ustaoğlu
Senaryo : Yeşim Ustaoğlu , Petros Markaris
Görüntü Yönetmeni : Jacek Petrycki
Müzik : Michael Galasso


Oyuncular Rüçhan Caliskur ... Ayse / Eleni
Ridvan Yagci ... Mehmet
Dimitris Kaberidis ... Tanassis
Ismail Baysan ... Chengiz
Oktar Durukan ... Muharrem
Feride Karaman ... Feride
Suna Selen ... Selma

Anılar - İlhan İrem




Cıvıl cıvıl koşmayın peşimden
Giymeyin en şuh elbiseleri boşa
Anılar
Uçuk uçuk inmeyin göklerden
Giyemem o deli gömleğini bir daha
Şimdi çiziyorum kendi hayalimi
Gölgeler tutuşmuş çığlıklarla yanıyor
Durmalı / Susmalı / Yürümeli / Gitmeli...
Haykırmalı belki de !
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Kanat seslerine !
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli...
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Kanat Seslerine !
Anılar
Cıvıl cıvıl koşmayın peşimden
Giymeyin en şuh elbiseleri boşa
Anılar
Uçuk uçuk inmeyin göklerden
Giyemem o deli gömleğini bir daha
Neleri ördük, çözerken bağladık
Nelere güldük, nelere ağladık.
Gülmeli / Geçmeli / Gitmeli...
Haykırmalı belki de !
Uzan şöyle sevgilim bulut çimenlerine
Masmavi bir uyku insin gözlerine
İlahiler duyacaksın düşlerinde
Uyan ! Uyan !
İlahiler duyacaksın düşlerinde
Üzerinde bulutlardan bir gelinlik
Adını haykıracağım bir tepede
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli...
Sen orada iki duvar arasında
Sen orda duvarlar arasında
Kapılmalı / Unutmalı / Gitmeli
Anılaaaar...Hey Anılaaasr...
Anılaaaar...Hey Anılaaaar...
Anılaaaaar......Anılaaaaar......

Ermenilerden özür kampanyası

Yılbaşı itibari ile Ermenilerden özür kampanyası başlatılacağı gazete ve internet sayfalarında okuyabilirsiniz. 1915 Yılında yaşanan tecir olayında ölen Ermeniler için Galatasaray Üniversitesi , Galatasaray Lisesi, Ankara Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi prof ve öğretim görevlilerinin içinde bulunuduğu bir grup tarafından bir kampanya başlatılıyor. Bu konu hakkında kendi düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Tabiki bu konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmama rağmen aldığım eğitim ve takip ettiğim kadarı ile her insanda olduğu gibi bende de bir takım fikirler oluşmuş durumda.
Böyle bir konunun bir kaç öğretim görevlisi tarafından başlatılmadan önce iki ülke tarihçileri arasında arşivlere dayandırılarak araştırma yapılması sonucunda bir takım faliyetlerde bulunulması daha mantıklı olacağı kanısındayım.

Bu tecir neden , niçin yaşanmıştır? Bu tecir esnasında kaç kişi hayatını kaybetmiştir? Hayatlarını kaybetme sebepleri nelerdir? Bu sebeplerde Osmanlı'nın ne gibi zafiyetleri bulunmuştur?

gibi sorunlara cevap aranmadan bu tür bir kampanyaya başlamak mantıklı değildir.
Hele ki Fransa'da şu anlık sular durulmuş olmasına rağmen hatırlayacağınız gibi Ermeni soykırımını kabul etmeyenlerin cezalandırıldığını düşünürsek durumun vahimiyeti daha net anlaşılıyor. Sizinle tarih önünde hesaplaşmak istemeyenlerin önünde böyle bir kampanya başlatarak kendinizi katil etiketi yapıştırmak aptallıktan başka birşey değildir.
Amaç gerçekleri ortaya çıkarmak olması gerekirken , birilerinin kendi yaptıklarını örtbas edip herşeyi sizin üzerine yıkmaya çalışmaları gün gibi ortadadır. Hem bağcı dövülmek isteniyor hemde üzüm tarlası gasp edilmek isteniyor. Sorun politiktir. Bu sorunlar ilkönce siyasiler,tarihçiler arasında gerçekçi yaklaşımlar ile çözümlenmelidir.
Fransa daha kendi yaptıklarının hesabını vermemişken başkalarının davasını gütmeside manidardır.
Böyle bir kampanyaya başlatan insanların cahil veya eğitimsiz kişiler oldukları kabul edilemez. Peki böyle bir kampanyanın Türkiye'ye vereceği zararlar , kazançlar hesaplanmışmıdır? Kesinlikle hesaplanmıştır. Bu kampanyayı başlatan insanların bunları açıklaması zorunlulukları vardır. Ve benim için; bu kampanyanın nedenleri açıklanmadığı sürece art niyetlidir.

Bu söylediklerim ülkeler arasındaki diplomatik yaklaşımlar ve düşüncelerimdir. Bugün ülkemizde yaşyan binlerce Ermeni vatandaşımız yaşamaktadır. Bunların arasında kardeşim kadar sevdiğim dostlarımda bulunmaktadır. Onun için ortak bir yol bulunup gerçekler ortaya çıkarılmalıdır.

Bizler dün olduğu gibi bugün de etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütünüz.

Ne yapılırsa yapılsın , o gün iki taraf için yaşanan acılar asla değişmeyecektir.


Dedik ya ; Delikanlı adam renkli takım tutmaz.

Metrobüs mü yoksa Metrobas mı?

Seçime yakın şu günlerde köprü çevresinde büyük bir çalışma herkesin gözüne çarpıyor sanırım. En azından benim gibi kıl bir herif bunlara dikkat ediyor. İstanbul'da yaşayan insanlarımızda hangi çalışmalardan bahsetmiş olduğumu anlamışlardır. Kıllığımın nedeni; Türkçe anlam içermeyen metrobüsler.
Geçen günlerde şöyle kanalları zaplarken bir programa gözüm takıldı. Konuk eski İstanbul belediye başkanı A. Müfit Gürtuna'ydı. Ne kadar doğru söyler , söylemez bilemem ama bir iki söylediği cümle insana "acaba doğrumudur" dedirtiyor. Şimdi hem o cümlelerden , hemde benim aklıma takılanlardan oluşturduğum soruları sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki soracağına araştırsana. Sİzde haklısınız da bu tür bilgilernin ne kadarına ulaşırsınız , orasıda tartışılır.

* Göreve geldiğiniz zaman ki bbüyükşehir belediyesinin borcu ne kadardı şimdi ne kadar?
* Metrobüslerin bir adeti 1 milyon euro olduğu söyleniyor. Doğrumudur?
* Raylı sistemin maliyet ne kadardır?
* İkisinin arasında ki uzun vadeli fiyat farkı ne kadardır?
* Bu ihaleler kimlere verilmiştir?
* Bu çalışmalar trafiği azaltmak amaçlımıdır yoksa göz boyamamıdır?
* İnsanların lüks şekilde seyahat etmelerimi önceliklidir yoksa trafik ızdırabından kurtulmalarımı?

gibi bir takım sorular.

Bu araçlara halkmı biniyor yoksa faturası halkamı bindiriliyor bi araştırmak lazım.

Bırakın Yaşasınlar - J.Mario Simmel

Charles Duhamel Paris'in en ünlü avukatlarından biri olmasına rağmen artık yaşadığı hayattan zevk almamakta ve tiksinmektedir. Ama herşeyi bırakıp gitmeyede cesareti yoktur. Karısı ile büyük bir aşk yaşayarak evlenmiş olmasına rağmen 8 yıl sonra bu aşk bitince hayatı ızdıraba dönüşmüştür.
Bir gün Viyana'da ki dostundan gelen telefonla hayatı değişir. Telefon konuşmasının bitiminden hemen sonra Viyana'ya uçar. Charles Duhamel'in hayatı artık farklı bir yöne doğru yol almaya başlayacaktır. Uçak inmeye yakın teröristler tarafından yerleştirilen bombanın patlamasıyla alev topuna dönüşür. Charles bu patlamada emniyet kemerini takmaması sayesinde ufak tefek yaralarla kurtulur. Bu kazadan canlı olarak kurtulan tek kişi kendisi olmasına rağmen bunu kimse bilmemektedir.
Bu onun ve başka hayatlar için yeni bir sayfadır.

Kitapın önsözünde gerçek bir olaydan söz edilidiği ve insanların isimleri değiştirilerek anlatıldığı yazılmaktadır. Bu gerçek hayat hikayesin de aşk, polisiye, zeka gibi kavramları fazlası ile bulunmasının yanında hüzünlü bir sona sahip olmasıda insanı fazlası ile etkiliyor.

Gerçekten çok güzel ve okunması gereken bir kitap.

Tiyatro - Kırmızı Pazartesi




SANTIAGO NASAR''ın kardeşi gibi sevdiği dostu 20 yıl sonra o cinayet gününü araştırmak için kasabaya geri döner ve olayı yaşayanlarla konuşarak araştırmaya başlar.

Santiago yakışıklı ve çapkın bir delikanlı olmasına rağmen nişanlısı ile yapacağı düğünü beklemektedir. Günlerden birgün zengin , yakışıklı bir delikanlı olan BAYARDO SAN ROMAN kasabaya gelir. Kasabanın güzel kızlarından biri olan ANGELA VICARIO aşık olur. Belli bir zaman sonra evlenirler. Gerdek gecesi Angela''nın bakire olmadığını anladığın da kızı alarak anne avine bırakır. Angela , annesi ve kardeşleri tarafından dövülürken bunu yapanın kim olduğunu da öğrenmeye çalışmaktadırlar. Bu zor durumda Angela''nın ağzından bir anda Santiago''nun ismi çıkar. Artık hiçbir şeyden haberi olmayan Santiago ölüme doğru ilerlemektedir...


Yazan : GABRIEL GARCIA MARQUEZ

Yöneten : MACIT KOPER

Çeviren : İNCI KUT

Oynayanlar : ASLIHAN KANDEMIR , BAHTİYAR ENGİN , BERNA OĞUZUTKU DEMIRER , BİNNUR ŞERBETÇİOĞLU , BURAK DAVUTOĞLU , CANER CANDARLI , ÇAĞLAR YİĞİTOĞULLARI , ESRA EDE , KUTAY KIRŞEHIRLIOĞLU , MAHPERI MERTOĞLU , MERIÇ BENLIOĞLU , MURAT COŞKUNER , MURAT GARIPAĞAOĞLU , MURAT TAŞKENT , RADIFE BALTAOĞLU , ROZET HUBEŞ , SEDA FETTAHOĞLU , SELIM CAN YALÇIN , SEMAH TUĞSEL , SÜKAN KAHRAMAN , YAVUZ ŞEKER , ZÜMRÜT ERKIN

Sahne Tasarımı : BARıŞ DİNÇEL

Kostüm Tasarımı : NIHAL KAPLANGI

Işık Tasarımı : F. KEMAL YİĞİTCAN

Müzik Yönetmeni : KOREOGRAF : HANDAN ERGİYDİREN

Yönetmen Yardımcısı : AHMET HÜN - SEMAH TUĞSEL- ESRA EDE- GÜN KOPER

Garage Olimpo [2000]






1976-82 Yılları arasında Arjantin'de askeri diktörlüğün hüküm sürdüğü yıllarda militan veya masum ayırt edilmeden işkence odalarına alınan insanların, insanlık dışı davranışlara mahrum bırakılmasını anlatan bir yapıt.

Filmin Konusu:

Maria varoşlarda ki insanlara eğitim vermeye çalışan ve militan hareketlerde bulunan bir yapılanmanın içindedir. Birgün sivil askerler oturduğu evi basıp kendisini alarak 23 nolu hapisanin bodrum katında bulunan işkene odalarına götürüler. Kabus artık başlamıştır.
Burada tesadüf eseri kiracısı olan Felix karşısına çıkar. Ama Felix burada tutuklu değil işkenceci bir çavuştur. Aralardında bu andan itibaren özgürlük , aşk gibi hislerle birbirlerine dahada bağlanacaklardır.

Filmin sonunda şöyle diyor; 1976-82 yılları arasında 100'lerce Arjantin vatandaşı uyuşturularak uçaklardan okyanusa atılmıştır. Ve bugün bu suçlular sokaklarda ellerine kollarını sallayarak dolaşıyorlar.


Director:
Marco Bechis
Writers:
Marco Bechis (writer)
Lara Fremder (writer)

(Credited cast) Antonella Costa ... Maria
Carlos Echevarría ... Felix
Enrique Piñeyro ... Tigre
Pablo Razuk ... Tex
Chiara Caselli ... Ana
Dominique Sanda ... Diane
Paola Bechis ... Gloria
Adrián Fondari ... Rubio
Marcelo Chaparro ... Turco
Miguel Oliveira ... Nene
Ruy Krieger ... Francisco
Marcos Montes ... Víbora

Süleyman Seba - Geçmiş Olsun



* Süleyman Seba'nın sağlık durumu şu günlerde pek iyi değil ,şuanlık hastanede kontrol altında. Kendisine geçmiş olsun diyip en kısa zamanda sağlıklı bir şekilde tekrar aramıza dönmesini temenni ediyorum.
Allah uzun ömür versin büyük başkan.


Süleyman Seba (d. 5 Nisan 1926, Hendek, Sakarya) Abhaza asıllı, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne 1984-2000 yılları arasında kesintisiz başkanlık yaparak kulübün en uzun süre görev yapan onursal başkanı unvanına sahip spor adamı ve yöneticisidir. Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur.

İlkokulu Sakarya'da okuduktan sonra liseyi okumak için Kabataş Erkek Lisesi'ne geldi ve futbolla burada tanıştı. Lisedeki ilk yıllarında Beşiktaş Genç Takımı'na girdi. 1946'da A takıma yükseldi. 1950'li yıllarda 5 senede 4 İstanbul Lig Şampiyonluk kazanan kadroda yer aldı. Bu sırada Edebiyat Fakültesine başlamasına rağmen eğitimine devam etmedi.

1947 yılında İnönü Stadyumu'nın açılışı sebebiyle İsveç'in AIK takımıyla yapılan maçta bu stattdaki ilk golü atarak tarihe geçti.

1954'de 8(28 Yaşında) menisküs sebebiyle futbolu bıraktı. 1957'de Beşiktaş'a üye oldu. Altı sene sonra 1963'de ilk kez Yönetim Kurulu'nda yer aldı. Bundan sonra çeşitli dönemlerde aralıklarla kulüpte yöneticilik yaptı. 1984 yılında çok zor bir dönemde Mehmet Üstünkaya'dan yönetimi devraldı ve kolay kolay kırılamayacak bir rekora sahip oldu.

16 yıl süren Başkanlığı boyunca 8 kongrede rakiplerine sürekli üstünlük sağladı. Süleyman Seba başkanlığı döneminde kazanılan kupalar şu şekildedir:
5 Lig Şampiyonluğu
4 Türkiye Kupası
4 Cumhurbaşkanlığı Kupası
2 Başbakanlık Kupası
6 TSYD Kupası

Bu başarılar dışında istikrarlı bir şekilde başarıyı daim kılarak şampiyon olmadığı sezonlarda dahi futbol kulübü her zaman ilk iki içinde yer aldı. Futbol takımının altın dönemini yaşadığı bu dönemde Süleyman Seba'ya gelen eleştirile amatör branşlara aynı ilgiyi göstermemesi olmuştur.

Sportif başarılar dışında 1980lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan zengin bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler Kulüp Binası, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri, BJK Plaza, Yeşilköy, Pendik ve Çilekli Tesisleri, Beşiktaş Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadı da 49 yıllığına Beşiktaş'a devredilmiştir.

Beşiktaş'a büyük hizmetlerde bulunan Seba, 1999/2000 sezonunda futbol takımının gösterdiği kötü performans sonucu tribün ve muhalefetin tepkisini çekmesi üzerine 2000 yılı Mart ayındaki kongrede aday olmamış ve yerine Serdar Bilgili seçilmiştir. Bu kongrede kongre üyeleri oybirliği ile Hakkı Yeten'den sonra Beşiktaş'ın ikinci onursal başkanı olarak Süleymen Seba'yı seçmiştir.

Bir rüzgar esdi geçti , karaköy iskelesinden




Güzelmi güzel ülkemiz de yaşanan sorumsuzluk , rezillik , görevi suistimal o kadar çok ve sık yaşamaya başladı ki artık normal görneye başlayıp , hakkımızı aramaz hale geldik. Ha şimdi diyeceksiniz ki "ne zaman hakkını aradı ki bu halk, şimdi arasın". Orasıda doğru ya...
Geçen günlerde İstanbul'dan şöyle bir rüzgar esdi geçti. Geçerkende bizim Karaköy iskelesini batırıp ,selam verdi.Kimse demedi ki "Arkadaş bu iskele böyle nasıl batar?". Ama battı. Yeni bir iskele yapılacakmış.Eeee yenisi yerine koyulana kadar da belediyemiz bizi zor durumda bırakmak istememiş , hemen oraya geçici bir iskele koymuş. Canlarım benim , yenisi bedava ya! Birileri yine nemalandı ya! Sanırım ben fesatım. Yoksa bu kadar kötü şey bir adamın aklına takılıtmı yahu?

Bu olay insanın aklına ister istemez "Bu facia içeride yüzlerce insan varken olsaydı" diye bir soru getirip , aklın en kıl yerine bırakıyor. Sormak lazım , deniz işletmeleri kime bağlı? Bu kişiler hakkında ne tür işlemler yapılmış , sorumluları hakkında bir soruşturma açılmışmı? Ne gezer...

Belediye başkanım hoppp , evet sen. Ses ver. Sana mı bağlı bu deniz işletmeleri?

Uzak Bir Bölge - Münir Göle

Kitabı okuduktan sonra kahramınımız ile Anna'nın aşkından çok , şehir ile ilgili kısımlar daha fazla aklımda kaldı. Bunun nedeni de şehirin geçmişi hakkında çok fazla detaya girilmesinden kaynaklanıyor. Belli bir yerden sonra biraz sıksada finali "ne olacak şimdi" dedirten cinsten.

Kitabın konusuna gelirsek ; İstanbul'dan Prag'a yerleşen kahramanımız, Anna'ya aşık olur. Ama bir süre sonra Anna'nın eski sevgilisi ortay çıkar. Eski sevgilinin hayalaeti,Anna ile olan ilişkisinin sorgulanması , çıkmazlar , hesplaşmalar. Sisler kentinde çıkılan bu içsel yolculukta , Kral RUdolf'a , Rönesans'a kadar uzanır.

deepnote: Fena bir kitap değil. Özellikle sonu insanı merakta bırakıyor.

Tiyatro - Vişne Bahçesi




Rusya'da toprak aristokrasinin çözülüm sürecin de bir zamanlar bu topraklarda köle olarak yaşayan insanların , çalışarak bu toprakları satınalmaya çalışması ile bunu kavrayamanların durumunu anlatılıyor. Teve ekranlarından tanıdık simalarada rastlayacağımız bu oyun da dramnın yanında komedini unsurununda bulunması oyunu dahada güzelleştiriyor.

Yazan : ANTON ÇEHOV
Yöneten : ALI TAYGUN
Çeviren : BELGI PAKSOY
Oynayanlar : DINÇER ÇEKMEZ , FUNDA KÖSEOĞLU , MELISA DEMIRHAN , METIN ÇOBAN , SALIH SARIKAYA , SÜEDA ÇIL , TOLGA YETER , YILDIRAY ŞAHINLER
Sahne Tasarımı : ATIL YALKUT
Kostüm Tasarımı : CANAN GÖKNİL
Işık Tasarımı : MURAT SELÇUK
Yönetmen Yardımcısı : GÖKSEL ARSLAN-NIHAT ALPTEKİ

deepnote: Yıldıray Bey'e de giydiği takım bayağı bir yakışmış. Bizdemi yaptırsak?

Kanserden ölmesin Karadeniz!




Yıllar önce bir bakanın tevelere çıkıp ; " Bakın bana çay içiyorum. Herhangi bir sorun yok" gibisinden yaptığı açıklamaları hatırlıyorum. O günden bugüne kadar birçok insanımızı kansere kurban verdik. O günlerde kanserin nedenini sigaraya bağlayan yavşak zihniyet bugün gelinen noktanın sorumlularıdır.

Bu ülkede kimler yaptıklarının hesabını vermiş ki bu insanlar versin. Olan o bölgede yaşayan insanımıza oldu.

Kazım Koyuncu''dan sonra dünde Erkan Ocaklı''yı kansere kurban verdik. Yine kanser , yine bir can.


Memleketime sahip çıkın ulan!

Bir kibrit de sen çak!



Geçen gün tevede zap zup dolaşırken gözüme bir haber takıldı. Antalya'ya bir haber için giden gazetecliler farklı ama üzücü bir haber ile karşışalaşmışlar. Haber; Antalya'da yangın. Buraya kadar herşey normal olmasa da bizlere normalmiş gibi hissettirdiler ya söyleyecek pek birşey yok. İşin acı ve utanılacak tarafı ; yangına karayolu ve insan gücü ile müdahale edilmesi. Neden? Yangın söndürme uçaklarının sözleşmesi bitmesinden dolayı yeni anlaşma yapılmamış. Ya helikopterler nerde? Onların bahanesiyse uçaklardan farklı değildi. Anlaşılamamış. Bu süreç içinde gidenler bizim ,çocuklarımızın , insanoğlunun geleceği.
Eeee biraz devlet, biraz mafya,sorumsuzluk,eğitimsizlik,yüzsüzlüğün de yanına birde cezaların yetersizliği , anlamsızlığı eklenince gelecekmi kalır?

Yazık ulan yazık! Yaktığınız babanızın malı değil.

Sus , sadece hisset (Conkbayırı)

7 Haziran 2008 tarihinde gitme şansını yakaladığım ve inanılmaz etkilendiğim bir yer. Conkbayırı. İnsanın ister istemez duygulanmasına neden oluyor. Anlatılmaz.






Müzelendim

Eğer müzeleri dolaşmak gibi bir düşünceniz var ise , her müzeye girişte 20 Ytl vermek de istemiyorsanız, müze kartı alıp bir defaya mahsus 20 Ytl verip bütün yıl boyunca devlet müzelerini gezebilirsiniz. Bu da benden küçük br not.

Ayasofya




Kalbimizde Baki (Mercimek) kalacaksın



1903 YTL


''''Bana gösterdiğiniz sonsuz destek ve sevgiye karşılık olarak ufak bir jest yapmak istedim.


Nasıl ki sizden aldığım para alın terimin karşılığı ve helal ise, bu güzel organizasyon için benim de her bir kuruşum sizlere HELAL OLSUN.''''


Baki Mercimek

Sen kalbimizde Baki kalacaksın.

deepnote: Beşiktaş'^ın tarihinde birçok oyuncu taraftarın kalbini fet etmiştir. Ama Forza'nın düzenlediği bayrak organizayonuna şuana kadar katılan tek bir kişi olmuştur.

Tiyatro - Kendi Gök Kubbemiz




Toron Karacaoğlu için söylenecek pek fazla birşey yok. Yıllar geçtikçe şarap gibi daha da değerleniyor. Tek kişilik bu oyunda göstermiş olduğu mükemmel performansı alkışın ötesine geçip , methiyeler düzülmesi için yeter de artar bile. Hele ki benim gibi ses tonunu çok beğenen bir insan, oyun içinde okuduğu şiirlerden ayrı bir zevk alır , aşka gelir.

Bu tek kişilik oyun da Yahya Kemal Bayatlı'nın hayatından alıntılar yapılasnın yanında oyunun içine şiirleri de serpiştirelerek çok güzel bir harmanlama yapılmış. İzlenmesi gereken gerçekten güzel bir oyun.

Yazan: Sönmez Atasoy
Yöneten: Engin Uludağ
Sahne Tasarımı- İllüstrasyon: Rıfkı Demirelli
Efekt Tasarımı: Umut Yüzbaşıoğlu
Işık Tasarımı: Vahit Geyik

Oynayan
Toron Karacaoğlu
Yönetmen Yardımcıları: Emre Narcı, Aslı Narcı

Adam Gibi Adam Olmak - Rudyard KIPLING (1865-1936)




çevrende herkes şaşırsa, bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenebilirsen eğer...

bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana...

düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisini de önem vermeyebilirsen eğer...

söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve
yeniden koyulabilirsen işe...

döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın diline,
baştan tutabilirsen yolunu...

yüreğine, sinirine "dayan" diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek başına...

herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı; krallarla gezsen de,
dost da, düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne de büyültürsen çevreni...

her saatin her dakikasına
emeğini katarsan alın terine,
hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti;
her şeyiyle dünya önüne serilir.
korktuğun yerde el öpmez,
hükümran olduğun yerde ezmezsen,
oğlum, adam oldun demektir;
üstelik, ADAM GİBİ BİR ADAM.

Pegasus Sırrı - Gregg Loomis



Geçmişte dünyanın farklı ülkelerinde çalışmış olan bir ajandır. Evlendikten sonra bu hızlı ve tehlikeli hayattan kurtulmak isteyen Lang Reilly , üniversiteye giderek huku fakültesine bitirir. Bundan sonra daha rahat bir yaşam süreceği yeni mesleği avukatlığa başlar.
Eşinin rahatsızlanıp ölümünden sonra yalnız yaşamaya başlayan Lang, bu sıradanlaşan hayatında kızkardeşi Janet Holt ve üvey oğlunun yaşadıkları binada çıkan yangın sonucunda öldüğü haberini alması ile hayatı farklı bir yöne doğru kaymaya başlar. Acele bir şekilde Paris'e uçan Lang , olayın sıradan bir yangın olmadığını anlaması zor olmayacaktır. Bunu yapanların peşine düşmeye and içen Lang , karşısında ölümü göze alabilecek yüzlerce yıllık bir tarikatı bulması ile olaylar daha karışık ve esrarengiz bir hâl alacaktır.

Okurken kendinizi bir amerikan filminin ortasında bulacaksınız.

Geometri , Para , Baş bakan

Yaklaşık bundan 2 ay önce abd'de başlayan kriz büyüyerek dünyayı sardı. Bu süreç içerisinde bir çok ekonomist bu krizin çok önemli olduğunu ve önlemlerini derhal alınmasına dair açıklamalar yaptılar. Ama bizim vurdum duymaz , iş bilmez hükümetimiz bunların hiç birine kulak asmadı. Yaklaşık 3 hafta önce davullarla gelen kriz bizede uğrayıverdi. Bu zaman zarfında avrupadaki bazı bankalar , japonyada bazı firmalar batma eşiğine gelirken birçok işçinin işlerine son verildi.Bizde de bunu benzerleri kartelci medya tarafından farklı konulara yoğunlaşarak insanların dikkatlerini başka yöne çevirmeye çalıştılar. Peki bizim adı üstünde baş bakanımız ne yaptı? Öyle bir açıklama yaptı ki sözlerinde ne geometriden ne de paradan anlamadığını ispatladı.

" Bu kriz bizi teğet geçecek. "

İnsan ne diyeceğini şaşırıyor.

Ya sen?



Hep insan olarak dert yanarız. Nasıl geçinecem ne yapıcam , param yetmiyor , o olmuyor bu olmuyor vs vs. Ya düşündünmü dünyanın başka ülkelerinde başka insanlar ne yapar , nasıl yaşar. Hiç haline dua ettiğin , şükrettiğin oldumu? Ya resimdeki sen olsaydın.

Tiyatro - Tekrar Çal Sam




Karısı tarafından terk edilen Felix yalnızlığıa terkedilmiştir. En yakın arkadaşı Dick ve karısı Linda onun bu yalnızlığından kurtarmak için uygun bir kız arkadaş bulup bu durumundan kurtarmaya çalışmaktadırlar. Felix hayal dünyasında kurduğu dünyada Bogart ve eski karısı Nancy''nin hayalleriyle yaşamaktadır. Linda ile yakınlaşan Felix bu içinden çıkılmaz dünyasında ve tehlikeli aşk macerasında ...

Güzel bir komedi. Ayrıca fon müzikleri gerçekten çok hoştu. Eğlenceli birkaç saat geçirmek için kaçırılmayacak bir oyun.


Yazan : WODDY ALLEN
Yöneten : RAGIP YAVUZ
Çeviren : İHSAN MURSALOĞLU
Oynayanlar : ÇIĞDEM GÜREL , DERYA ÇETİNEL , EMRAH ÖZERTEM , İREM ARSLAN , SEVINÇ ERBULAK , SEVTAP ÇAPAN , SEZAI AYDIN , UĞUR ARDA AYDIN
Sahne Tasarımı : BARIŞ DİNÇEL
Kostüm Tasarımı : DUYGU TÜRKEKUL
Müzik Yönetmeni : ÖZGÜR YAŞAR İŞLER

deepnot: Başrolde oynayan hanımefendi oyunculuğa kadar güzelliği ile de gerçekten başdöndürücü.

El Violin [2005]



El Violin 2005 Meksika yapımı bir film. Birçok festivalden ödül ile dönmüş olan bu filmde halkın bir kesiminin haklarını aramak amacı için silahlı mücadeleye girişmesi anlatılıyor. Filmin isminin ise başrol oyuncumuz olan yaşlı ihtiyarın gerilları arayan askerlerin içinde müzik çalıp askerleri eğlendirirken hemde istihbarat toplayıp bunları gerilalara sızdırması esnasında kullandığı müzik aletinden geliyor.
Gerçekten çok güzel bir sona sahip olan bu filmi beğeneceğinizi umuyorum. Aptal amerikan filmlerinden sıkılanlar için ilaç olucaktır.


Yazan ve Yöneten ... Francisco Vargas

Oyuncular

Ángel Tavira ... Don Plutarco
Gerardo Taracena ... Genaro
Dagoberto Gama ... Capitán
Mario Garibaldi ... Lucio
Fermín Martínez ... Teniente
Silverio Palacios ... Comandante Cayetano
Octavio Castro ... Zacarías
Mercedes Hernández ... Jacinta
Gerardo Juárez ... Pedro

Dalgadaki kelimeler




Güneşin verdiği sıcaklığı duymaya göriyim. Giyinişime özen gösterip dakikalara ayna başında süslenip püslenip , elime kitabımı alır veya o günlerde okuduğum bir kitap yoksa yolda bir gazete almayı kafama koyarak yola çıkarım. Bir iki dakikalık yürüyüşten sonra yolun gidiş istikametindeki caddenin karşı yakasına geçip, boş bir minübüsü gözüme kestirip, el sallayarak geçireceğim güzel günün düşüncesiyle durdurup binerim .
Yarım saatlik trafiğin ve insan kalabalıklarından geçtikten sonra varır minübüs Üsüküdar'daki son durağına. İnsan kalabalıklarkların arasında ağır adımlarla sahile doğru yol alırım. Sahile varmadan tüp geçidin solunda yer alan gazeteciden her zaman aldığım gazeteyi rica edip ücretini ödedikten sonra deniz ile güneşin sevişmesi eşliğinde sahile doğru varmak için adımlarımı biraz daha hızlandırırım. Birkaç dakika sonra sahile varmışımdır artık. Kız Kulesi'nin karşısında boş bir bank arar gözlerim. Fazla sürmez bulmam. İlk önce denizin güzel kokusunu derin bir şekilde içime çekip sahilde bulunan cafelerden birinden bir demli çay söyleyip cebimden çıkarttığım sigaramı yakar derin bir nefes aldıktan sonra dalgaların , martıların ve bunlara karışan araç seslerinin arasında içinde kaybolacağım dünyaya dalarım. İşte o bankta oturan adam benim.

Özlemişim



...çok sevmişimdir her zaman yağmuru. Bi rahatlık,huzur verir gönlüme. Hele ki yağmur sonrası toprak kokusu beni ayrı bir keyiflendirir. Köyde doğmuş olmanın etkisimidir nedir bilmem. Ama ayrı bir keyiftir benim için. Hiç gece yarısı dışarı çıkıp yağmurun altında yüzünüze çarpan damlaların gönlünüze verdiği rahatlık, mutluluk hissinin tadına vardınızmı? Belki çılgınlık , delilik olarak görebilirsiniz ama bu kadar ufak şeylerden bile zevk almak , hayata bağlanmak farklı bir his uyandırır insanın içinde. DIş görünüşümüz ne kadarda değişmiş olsa , yaşlansakta içimizdeki çocuk hiç büyümedi. Onsuz ne yapardım?
Uzun sıcak yaz aylarından sonra bugün yağmur İstanbul'a uğradı.Yağmur altında yürümesem bile camdan bakmak bile yeterli oluyor bazen o güzelliği yaşamak için.
Özlemişim yağmuru.

Kızılderili




Buzul Çağı’nın en şiddetli döneminde, M.Ö. 34.000 - M.Ö. 30.000 yıllarında, dünyadaki suyun önemli bir bölümü büyük kıtasal buz katmanları halindeydi. Bunun sonucunda, Bering Denizi bugünkü düzeyinden yüzlerce metre daha aşağıdaydı ve Asya ile Kuzey Amerika arasında, adına Beringia denilen, bir kara köprüsü oluştu. Beringia’nın en geniş döneminde 1.500 kilometre kadar olduğu sanılıyor. Nemli ve ağaçsız bir tundra olan bölge, otlar ve diğer bitkilerle kaplıydı ve bu da ilk insanların yaşamak için avladıkları büyük hayvanları çekiyordu.

Kuzey Amerika’ya ilk erişen insanlar, yeni bir kıtaya ayak bastıklarını muhtemelen tahmin bile edemezlerdi. Atalarının binlerce yıldır yaptığı gibi Sibirya kıyılarında av peşinde koşmaya devam etmişlerdir.

M.S. ilk yüzyıllarda, Bugünkü Arizona’da Finiks kentinin bulunduğu yöreye yakın yerleşim birimlerinde, top oynamak için alanların ve Meksika’da bulunanlara benzeyen piramit biçimli kümbetlerin yanı sıra kanal ve sulama sistemleri kuran Hohokumlar yaşıyordu.

Bir kızılderili savaşçı

İlk yerleşimciler Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri ile karşılaştılar. İspanyol kaşifler ise Kaliforniya'da Soson, Payitu, Kahula, Mevuk ve diğer bazı kabilelerle karşılaşmışlardır. 19. yüzyılda, Avrupalı kaşifler batıya doğru göç ederken Kızılderili kabileleri kendi topraklarından sürmüşlerdir. Bu dönem batıda Apaçi, Siyu ve Komançi ve diğer kabilelerle yapılan utanç verici savaşlar dönemidir. Bu savaşlardan geriye kalan çok az sayıda yerli ise, Rezervasyonlar (kızılderililer için ayrılmış araziler) olarak bilinen küçük bir alanda yaşamaya mecbur edilmişlerdir.

Bugün ABD'de hükümet tarafından resmen tanınan 554 Kızılderili kabilesi vardır.

Kızılderililer 1952 yılına kadar Rezervasyon denilen toplama kamplarında yaşamaya zorlanmışlardır. Kizilderililerin halen önemli miktardaki kısmı bu bölgelerde yaşamaktadır.

1626 yılında Hollandalıların satın aldığı New York'ta günümüzde 85.000'den fazla Kızılderili yaşamaktadır.

2007 yılının Aralık ayında, en önemli Kızılderili kabilelerinden biri olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir. Toprakları beş ayrı ABD eyaletinin sınırları içerisinde olan Lakotalar'ın bu girişiminin sonuçları henüz kesinleşmemekle birlikte, Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri olarak tarihe geçmiştir.

Vikipedia'dan apartılmıştır.

Afrika - Cemal Süreya



Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
Değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil

İsyan Marşı - Göz göz Göztepe


İzmirin sokaklarında
Yürüyoruz formalarla

Sayımız yüz binler oldu
Sarısıyla kırmızısıyla

Sarın güneş gibi olsun
Kırmızın damarımda kan

Sensiz geçmesin bu yaşam
Senin için bütün kavgam

1925'de
Doğdu Şanlı Göztepemiz

Issız kuytu köşelerden
Ant olsun ki döneceğiz

O günler gelene kadar
Dalgalan sarı kırmızı

Acıların arasından
Söyle isyan marşımızı

Kalksın eller üçlü için
Haykıralım Göz Göz için

Son nefesi verir gibi
Şaadet getirir gibi

-----------------------------
* Dileğimiz ...

Derinliğine Kimse Sevgili Olamadı




Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da
onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi
anlatmalarını, sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten
hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyiydim; bu yüzden ilk anda
vazgeçilebilirdi benden.
Beni terk edenlerden tek isteğim olurdu. 'Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni...

Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim...
O, yedek sevgili!

Cezmi Ersöz

Bedensiz




...artık yüzünü bile hatırlamıyorum. Zaman geçtikçe içinde bulunduğum boşluğun , özlemin nedenini daha iyi anladım. Bu ne onun gözleriyle , ne teniyle , ne kokusuyla nede başka birşey ile ilgiliydi. Bu yaşadığım karmakarışık duygular benim içimde büyüttüğüm , hayallerini kurduğum , yaşadığım , vazgeçemediğim ,tarif edilemez , bir bedene sığdırılamayacak olan Aşk olarak adlandırılan inanılmaz duguların artık dizginlenememesiydi.
Müptelası olmak için bir defa yaşamak yetiyormuş , bunu anladım.




EYLÜL SENİ / Mİ BEKLEMİŞTİ GELMEK İÇİN


Bu gün yağan yağmurun izlerine katıp hayalini
Onca kalabalığın içinde / bir ben yalnızdım sanki
Öylesine garip / öylesine kimsesizdi / ki sokaklar
Takvimlerden geçmeyen bir gündü belki

Oysa

Ne maviler giydirmiştim sevdama / yeşillere bürünüp
Renk renk bahar olup açmıştım her doğan sabaha
Kimseler bilmezdi adını içimde / geceden başka
Şimdi nasıl söz geçirsem / ki gözpınarlarıma

Bu gün yaşanan anılar sessizce yağmura karışıp gitti
Yedi tepede suskun bir yüreğin sesi sızıyor geceye şimdi

Söyle ..

Eylül seni mi beklemişti gelmek için !
Yoksa sen ! gitmek için eylülü mü
Sevgili!

Ümran Aydın

Bu bendeki aşk olmasa - Aşık Veysel



Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa;
Eğlenecek yer bulaman,
Gönlümdeki köşk olmasa.

Tabirin sığmaz kaleme ,
Derdin dermanıdır yâreme,
İsmin yayılmaz aleme,
Aşklarda meşk olmasa.

Kim okurdu kim yazardı?
Bu düğümü kim çözerdi?
Koyun kurt ile gezerdi,
Fikir başka başk'olmasa.

Güzel yüzün görülmezdi,
Bu aşk bende dirilmezdi;
Güle kıymet verilmezdi,
Aşık ve maşuk olmasa.

Senden aldım bu feryadı,
Bu imiş dünyanın tadı;
Anılmazdı Veysel adı,
O sana aşık olmasa.

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

(Dostlar Beni Hatırlasın)

Sağlık Olsun - Can Yücel



Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama.
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin...
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin.
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart.
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine...
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis.
Önce sa na güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün
dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden
yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle...
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de.
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık.
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak.
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen
yanağından makas al...
Sonra, şöyle bir düşün. Kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken?...
Kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler
kapını tıklattı?..
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?...
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara!...
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor!...
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller
açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun...
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun...
Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden ala misafir mi var bu
dünyada?..
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç
değil.
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik
bıraktıklarını tamamlar gibi.
Tadına var akşamının...
Gece evinde, dostların olsun.
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun...
Arkadaşım, hayat bu. Daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

CAN YÜCEL

Olurmu ?




...mahallemde tarihi eser denilebilecek bir binaydı. Zamanında Fransız Lisesi olarak kullanılmış , belli bir zaman tütün deposu , benim çocukluk günlerimde ise yuvamdı. Güzel bir yerdi. Belki de değildi de güzel gösteren çocukluktu.

Hani bir söz vardır ya "doğuştan Beşiktaş''lı olmak". Ben doğuştan Beşiktaş''lı olmadım. Nasıl olabilirdim ? Bırakın futbolu , spor ile alakası olmayan bir aile de. Malum, memleketten İstanbul''a gelen her aile gibi düşmüş baba ekmek derdine. Anlamam ne Beşiktaş''tan ne de diğerlerinden. O dönemlerden aklımda kalan bir Kocaeli''dir. Bir de Sakarya. Aslında ne oturduğum şehir ile ne de memleketimle yakından uzaktan alakaları yoktur. İşte çocukluk bir yerden dolanmış dilimize.

Hani her çocuğun mahallesinde bir ahmet abi , cevdet abi , uğur abisi vardır ya bizim de vardı. Binanın arkasında ki komşumuzun oğlu Kemal Abi. Kendisi Beşiktaş''lıydı. Yan komşum Yavuz ile beraber bir gün sıkıştırdı biz bir köşeye , dedi ki;

“Siz hangi takımlısınız bakıyım”

“ıg mıg”.

- “Bundan sonra siz Beşiktaş''lısınız oldu mu? hımmmmm”

Kırılırmı Kemal abi.

“ Tamam oldu abi , biz Beşiktaş''lıyız.”

(Eyvallah abi sonuna kadar Beşiktaş''lıyız.)

O zaman bu zaman derken çok şeyler gördük. En önemlisi başkan gördük. Saygınlık gördük. Beşiktaş''lı olmanın farkını gördük. Bir zamanlar sorarlar dı :

“ Kim şampiyon olsun?”

Cevap netti:

“ Biz şampiyon olamazsak Beşiktaş olsun”

Halkın takımıydık bir zamanlar. Şimdi ise zengin iş adamlarının çocuklarının oyuncağı olduk. Mafya ile adı geçenlerin malzemesi olduk.Medyda ki soytarıların ağzına sakız olduk. Adamı en çok üzen ise yıllarca kafamda kurduğum Beşiktaş''lılığın yerle bir edilmesi oldu. Belki de yaşın ilerlemesinden kaynaklanan duygusallık. Belki de çağa ayak uyduramamak.Her ne olursa olsun, hepsine isyanım var.

Korkuyorum bu sene yaşanabilecek bir şampiyonluktan. Olsak ne olur ? Belki s.e tekrar imparator olur , y.d''de büyük başkan. Olur mu olur. Herşey kapanır gül gülistanlık olur. BElki dibe vurmak gerek , belki ligden düşmek. O zaman asalaklar , sülükler ve diğer canlılardan kurtulur , tekrar biz oluruz. Olurmuyuz?

Yol Arkadaşım - Sezen Aksu


Yol arkadaşım gördün mü,
Duydun mu olup bitenleri?
Kıskanıyor insan bazen,
Basıp gidenleri

Yalnızlaşmışız iyice
Üstelik de alışmışız
Hiç beklentimiz kalmamış
Dosttan bile

Korkular basmış dünyayı
Şimdi bir semt adı “vefa”
Kutsal kavgalardan bile
Kaçan kaçana

Anlaşılır gibi değiliz
Tek bedende kaç kişiyiz
Hem yok eden, hem de tanık
Ne esaslı karmaşa

Ben sana küsüm aslında, haberin yok
Koyup gittiğin yerde kötülük çok
Kime kızayım, nazım senden başka kime geçer?
Benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok

Sen esas alemi seçtiğinden beri
Ben o saniyede bittiğimden beri
Dünya bildiğin dünya, dönüp duruyor işte
Uzun uzun konuşuruz birgün son İstanbul beyi

Yol arkadaşım, nerdesin?

Bekri Mustafa

Bugün haberleri izlerken bir tv kanalında Bekri Mustafa için türbe yapıldığına dair bir haber vardı. Peki Bekri Mustafa kimdir?

Ayyaşların piridir. Dördüncü Murat zamanında içki içenler ölümle cezalandırılırmış. Buna rağmen Bekri Mustafa gizli gizli çekmeye devam edermiş. Bir gün sultana yakalanmış, ama zekası sayesinde kurtulmuş büyüğümüzdür. :)

* Sultan dördüncü murad tebdil-i kıyafet teftişe çıkar, içki içen var mı hesabı. bir kayığa biner, boğazı geçecektir, tevafuk kayıkçı bizim meşhur ayyaş bekri mustafa'dır. kıyıdan açılırlar, bekri mustafa şişeyi çıkarır zuladan, iki fırt çeker. kılık değiştirmiş sultan sorar:
- o nedir?
- (bekri ihtiyatlıdır) kuvvet şurubu, iki yudum içince kürek falan vız gelir bana
padişah merak eder:
- birader ver iki yudum da ben içeyim.
bekri acır, kimse görmezsen gariban içsin iki yudum şarap der, şişeyi uzatır, sultan kafaya diker:
- ulan bu düpedüz şarap
bekri: evet şarap
padişah: ulan ben şarabı yasak etmedim mi?
bekri: lan sen kimsin şarabı yasaklayacan?
padişah: ben sultan murad'ım
bekri küreği kapar: vurdum mu küreği yuvarlarım seni aşşağı, daha iki yudum içtin kendini padişah zannettin, şişeyi bitirsen haşa dünyayı ben yarattım diyecen!?...


* Adamın biri vefat eder. Namazı kıldırmak için hoca bulamayan cemaat yoldan geçen kavuklu Bekri Mustafa'yı kolundan tutarak zorla namazı kıldırırlar. Namaz sonunda Bekri Mustafa merhumun kulağına yaklaşarak birşeyler fısıldar. Ne söylediğini merak eden cemaat sorar.Bunun üzerine Bekri Mustafa şu cevabı verir.

- Öbür dünyaya gittiğin zaman dünya nasıl bir yer oldu diye sorarlarsa de ki: "Bekri Mustafa imam olmuş" onlar anlar.

Değerin geçte olsa anlaşılmış be Bekri Mustafa.

Küçük ellerin



* Yaşladıkça daha duygusal olmaya mı başladık ne.

Amerika Katil - Aşık Mahzuni Şerif



Bütün insanlık adına
Amerika katil katil
Hukuk yapar kendi teper
Amerika katil katil

Devleti devlete çatan
İt gibi pusuda yatan
Kan döktüren silah satan
Amerika katil katil

Vietnam’ın suçu nedir
Hür yaşamak ayıp mıdır?
İster füze yapıp kudur
Amerika katil katil

Bütün milletlere yazık
Sömürülmüş bağrı ezik
Seni sevenin sütü bozuk
Amerika katil katil

Mahsuni der Türk milleti
Çeksin gitsin elin iti
Demedim mi bunlar kötü
Amerika katil katil

Aşık Mahzuni Şerif

Hayyam



Ben Haram nedir bilmem.

Haram ile Helalı karıştırmam.

Dost ile içilen Şarap Helaldir.

Puşt ile içilen su bile Haram…


Hayyam.

Marco VAN BASTEN



* Çocukluk yıllarımda az mı adını andım.
işte Van Basten'de top. Evet evet gole gidiyor işte harika hareketler vuruyor ve gollllllll. Ve çocukluğun verdiği bir mutluluk.

Çıkarlar(ımız)





Yaklaşık 5 yıl önce Petrol Ofisi'ni satınalan Doğan grubu borçlarını düzenli ödeyememesinden dolayı özelleştirme yasasına ters düştüğü için POAŞ'ı geri verme ile başbaşa kalmıştı ki bu esnada hükümet imdadına yetişmiş ve borçların ötelenmesini sağlamıştı. Hatta o zamanlarda Koç grubundan yapılan açıklamada böyle bir ötelemenin olacağını bilmeleri halinde kendilerinde bu ihaleye gireceklerini söylemişlerdi. Bu söylemin ardından hükümet ile koç arasında soğuk rüzgarlar esmişti. O zamandan bu zamana kadar doğan grubuna yapılan bu kıyağa karşı onlarda ellerinden gelenin en iyisini yerine getirdiler. Tek bir muhalefet yazısı çıkarmadılar. Aksine pof pofladılar , pembe tablolar çizdiler. Bu yoruma Emin Çölaşan haricinde desek doğru olur ki o da belli bir süre sonra yolcu edildi ve yaşadıklarını kitap yaptı.
Birkaç gündür başbakan ile aydın doğan arasında sert çatışmalar yaşanıyor. Bunun sebei olarakta doğan grubunun bundan 1 yıl önce aldığı Hilton'un imarının büyütmek istemesi. Bu nedemek oluyor? Hemen açıklayalım milyarlarca dolar rant. Hükümet bugün itibarı ile doğrusunu yapıyor. Peki bugüne kadar bu holdingin hiçmi açığı yoktu. İşte burada menfaat ilişkileri ortaya çıkıyor. Doğan grubu yaptıklarının karşılığını istiyor gibi bir görünüm sergiliyor. Gözüken o ki öküz öldü şuanlık ortaklık bitti. Tabi daha ilerisinde yeni bir öküz bulunurmu bulunur.
Bir notu daha eklemeden geçmeyelim. MEşhur çalık grubu. Hani 25 yaşında genelmüdür olan başbakanın damadının holdingi , atv sabah grubunun peşkeş çekildiği holding. Belkide artık böyle bir medya kuruluşunun elinde olmasından dolayı artık doğan'a artık eskisi gibi ihtiyacı olmadığını düşünmeleride geçiyor olabilir.

Uğurlama


06.09.2008 Harbiye Açık Hava

Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman
Uykusunda bir kuş olur ecelsiz
Alıp da başını gitmek istersin
Karanlık sokaklar kör,sağır,dilsiz
Ey sevda kuşanıp yollara düşen
Bilesin bu yollar dağlar dolanır
Yare ulaşmadan düşersen eğer
Yarına sesinin yankısı kalır.
Gecenin ucunda gün aralanır
Yar sevdasıyla yürek bilenir
Sızılı bir ırmak uğurlar seni
Su olup akarsın kır çiçeklenir

Grup Yorum

Hoşgeldin Ramazan

Didou Nana - Kazım Koyuncu




Didou Nana - Kazım Koyuncu

Oropa ardzo arti varen
Çkim iveri nçari çkvaşa
Miordini miçkutu do
Goytiroku ma si çkvaşa
Miordini miçkutu do
Didou do na ni na

Huriyadas çima ndğasu
Skani mamulyas makipginam
Kankaleşa gamkomile
Vaşilebu taşi rina
Kankaleşa gamkomile
Didou do na ni na

Seri do ndğaşi arti mapu
Skani şaras ginocinepu
Skani dudi midamiğuru
Şkvak kargi mokileku
Skani dudi midamiğuru
Didou do na ni na

Ah orapa si ncgiri ndğaşi
Guri muço domixaşi
Seri iri şeni seriren do
Kukumela naku ndğaşi
Seri iri seriren do
Didou do na ni na