Hayırseverlik

Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII.asır), bir gün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu:
- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun?

Şakik Belhi cevap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.

İbrahim Edhem:
- Horasan’ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar.

Belhi sordu:
- Peki siz ne yapıyorsunuz?

- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca şükrediyoruz.

Seyrani

Eyvah fukaranin beli büküldü
Medet ticaretin gücüne kaldik
Eyiler alemden göçtü çekildi
Bizler zamanenin piçine kaldik

Kürkün ne kadar güzel , kanı bile üzerinde.


Kanada vb ülkelerde para için hayvan katliamları yapan ve bunlara seyirci kalan ama her seferinde bize medeniyet dersi vermek için yarışan ülkelere , bireylerine tek diyebileceğim "çüşşşşş insan mısınız?".

Yiğit Özgür'den*


*37927, sen çaktırmadan bak.

Ben sana doyamadum


"Yaşamın kıyısında" isimli filmi izleyenler bilirler. Filmin girişinde bakkal sahibiyle , babasının memleketi Trabzon'a giden filmin kahramanı arasında geçen bir diyalog vardır. Filmin kahramanı alışveriş yaparken radyoda çalan , Kâzım Koyuncu'nun söylediği "ben seni sevduğumi" isimli şarkının hoşuna gitmesinden midir yoksa farklı mı gelmiştir bilmem ama ...

fk(filmin kahramanı) - Bu şarkı nedir?

Bk (bakkal) - Kâzım Koyuncu , hiç duymadınız mı?

fk - Hayır

Bk - Burda Karadeniz'de çok tutulur.

fk - Tanımıyorum.

Bk - Artvin'liydi. 2 Sene önce kanserden öldü. Çokta gençti ha. Sizin yaşınızdaydı. Hep Çernobil'den. Bunların hepsi yeniyeni ortaya çıkıyor.



Ben seni sevduğumi da dünyalara bildirdum
Endurdun kaşlaruni babani mi eldurdum

En dereye dereye de al dereden taşlari
Bizden geçti sevdaluk al cebumden saçlari

Kız evunun onine da sereceğum kilimi
Oldi hayli zamanlar görmedum sevduğumi

Yaz geldi bahar geldi da açti yeşil yapraklar
Bana sana doyamadum doysun kara topraklar

Yaşamın Kıyısında (Sözü geçen sahne)

Memleketime sahip çıkın ulan!

Belgesel olsun , gerisi yalan olsun


Ülkemizin eğitim düzeyinin , eğitim kalitesinin ne olduğunu anlayabilmek için teve programlarının izlenme oranlarına bakmamız yeterlidir sanırım. Bu tür istatistiklerde genellikle paparaziler , kavgalar, laf dalaşları gibi insanoğluna hiçbir yarar getirmeyecek programlar ön safları doldurur.
"Arkadaşım sanane , biz istediğimizi izleriz veya izlemeyiz" diyenleriniz tabii ki çıkacaktır. Zaten bu kısmına da sözümüz yok. Ama neden bu tür konular hakkında yapılan kamuoyu araştırmalarında “Tevede ne tür programlar izlemek istersiniz?” sorunun devamında cevap olarak "Eğitim programları olsun, belgesel olsun" gibi hayatınız boyunca tesadüfen denk geldiğimiz , kanalı değiştirmezsek eğer ancak bu şekilde izleyebildiğimiz programları dile getirme ihtiyacı duyarız ki. Var mıdır bu ruh halinin bir açıklaması. Bilen varsa , bir adım öne gelsin.

Kaliteli eğitim şart.

Okuyucular Yordu Bizi


Gazetelerin internet sitelerinde, haberlerin hemen altında verilen okuyucu yorumları beni fena halde düşündürüyor. "Bu habere ilk yorum yapan siz olun" çağrısının cazibesine kapılan okurlar sözkonusu haberle ilgili fikirlerini özgürce ifade ediyorlar. Ediyorlar etmesine de, klavyede bastıklarını ekrandan okumadıklarından olsa gerek haberlerin altında uzayıp giden okuyucu yorumları dönüyor, dolaşıyor, bir şekilde haberle alakasız bir hal alıp, ülkemizde yaşayan herhangi iki kutbun (son zamanlardaki genellikle malum siyasi gerilimle ilgili iki kutup) çekişmesine dönüyor. Aman hem de ne çekişme! Akıllar naftalinlenip kışlıkların arasına kaldırılıyor, diller sivriltiliyor ve normalde ağza alınmayacak hakaretler ağızlarda gevelenip karşı tarafa (kimse artık onlar) fırlatılıyor son derece mesnetsiz ve tutarsız bir şekilde. Kitleler sanal alemde de sağduyudan yoksun bir hale geliyor demek ki. Allah ıslah etsin.


Dün akşam bu durumun trajikomik örneklerinden birine Vatan gazetesinin internet sitesinde rastladım. CERN'de (Nükleer Araştırmalar için Avrupa Konseyi) LHC (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) projesi kapsamında yapılan yüksek enerjili parçacık deneyleriyle ilgili bir haberde, iki bilim adamının deney sırasında oluşacak kara deliklerin evreni yok edebileceğini iddia ettikleri bildiriliyordu. (haberin tam metni için bkz:http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=170491). Bu haberi alan okuyucular döktürmüş tabii ki. işte yorumlardan bazıları.



"Başlarını örtmüşmü bunlar. önemli olan bu. karadelik, kırmızı delik beni ilgilendirmez."(illa türban polemiği)


"SAÇMA,İNSANOĞLU TAM 200 YILDIR OLANCA GÜCÜYLE ÇABALIYOR AMA BİR TÜRLÜ BU YAŞLI GEZEGENİ YOK ETMEYİ BAŞARAMADI. KÜÇÜK BİR DENEYLEMİ YOK OLACAK.GÜLDÜRMEYİN..." (Küçük dediği deneyde 14000 GeV enerjiden bahsediyorlar. Bu yorumu yapan arkadaş nasıl büyük deneyler yapmış acaba? Örneğin osuruğunu yakmaya çalışmış mıdır?)


"İstediğiniz deneyi korkmadan yapın.Dünya 311 Trilyon 040 Milyar yıldır dönüyor ve 432 Trilyon yıla kadar dönecektir.Bugün yaşayan insanlığın sonu 2037 martında cehennemde son bulacaktır." (yorumsuz)


"Bisey olmaz ,Baykal anayasa mahkemesine goturur,mahkeme laiklige karsi bir yonunu bulup iptal eder merak etmeyin. bilimadamlarina da 50-60 sene bilim yasagi koyarlar olur biter." (gündeme gönderme yapmadan rahat edemeyen insan modeli)


"DÜNYANIN SONUNU ANCAK ALLAH BİLİR BUNLARA KAFA YORMAYIN" (abinin kafa bu güne kadar hiç yorulmamış. Sahibinden az kullanılmış beyin mahsülü bu yorum)


"islam alemi ne zaman böyle bilimsel çalışmalar yapacak veya o laboratuvarda çalışan bayanlar türban takıyor mu diye merak ediyorum!" (don da giymiyorlarmış abi merak ediyorsan)


"AKP kapatılmadan dünyanın sonu gelirse bundan da pay çıkarırlar...."(erdener abiye verin bunu)


"AB-ABD HER TÜRLÜ TAVİZİ ALMIŞTIR.ÜLKE PARÇALANMAYA DOĞRU. ABD-AB-REHN-CHENEY-ETEKLİ ARAP ŞEYHLERİ AKP İN YANINDA" (süper saptama. kimse yapamamıştır bu güne kadar.)


"bu karadelik turbanlıları alsın, dunya temizlenisin, başta tayipin oğluna aldığı gemicigi bide zimmete gecirdigi paralarıda alsa :D" (abi karadeliği doğalgaz çukuru falan sanıyor)


" Erdal arkadaş, bu gemiciklerin 4 tanecik olduklarını henüz bilmiyorsunuz galiba. Tabii yenileride yolda evel Allah." (hemen bilgi takviyesi)


"Yazık be sizlere bu türbanlılara neden bu kadar tepki var anlamak zor hanginizin annesi yada ninesi kapalı değidi yazık sizlere !!! elinizden gelse hepsini öldürceksiniz şu dediklerinize bakın :S"


"Türban takan kadın,arap misyoneridir,arap milliyetçisidir,medya çalışanı veya hükümet çalışanıysa arap ajanı konumundadır.Kimse dindarlık maskesi ardına sığınıp arap faşizmini yayamaz.Din soyut bir kavramdır.Somuta çevrildiğinde suç teşkil eder."


"Batsin bu dunya." (işte bu yorum bitirir beni. gönderin CERN'e Müslüm Baba'yı. Kara delik falan kalmaz)



İşte durum böyle. Akıldan, mantıktan yoksun, bilimden teknolojiden bihaber yiyiyoruz birbirimizi.

Yaz Kızım ; Taka da tuka


    Yaşı artık yolun yarısına gelmiş olanlar veya nerdeyse o sınıra yaklaşanlar iyi hatırlarlar , hakim amcanın “yaz kızım” diye başladığı sözcüklerin devamın da takada tuka seslerini. Bir zamanların yazma makinaları , daktiloları. Hatta birçok filmde rol almışlardır. En acıklı sahnelerde , en baş köşelerde. Bazen kalem kırmış , cezalara , idamlara tanıklık edip , çok büyük acılara ortak olmuşlardır. Bazen af buyurmuş , sevindirmişdir. Zamanla onlarında emekliye ayrılma zamanları gelmiş , teknoloji onları tozlu raflarda unutturup , bir anı olarak bir kenara itip bırakmıştır.
 Bir zamanlar , bugünkü gibi meşhur mu meşhur inglizce daktilolar pek revaçtaymış. Takada tuka sesleri , o zamanlar pek ağırmış , pek hantalmış. E Türkçe ile alakası olmayan bu klavye pek rahatsızmış. İhsan Yener Bey dayanamamış “durun agalar bu ne hantallıktır , biz ne devrimler yapmış bir milletiz. Bir devrim daha yapar , bununda altından girer , üstünden çıkarız” demiş. Yıl 1943.
    Hemen çalışmalara başlayan İhsan Bey, uzun çalışmalar , zorlu koşullar altında çalışmalarının dikkate alınmasını 1955 yılında başarabilmiş (Her atılım da birbirimizi paçasından aşağıya çekmesini severiz ya. Huyumuz kurusun). Kurulan İhtisas komisyonunda F klavye “Standart Türk Klavyesi” olarak onamış. 1963 Yılında Gümrükler Kanunu'na eklenmiş , 1974 yılında Türk Standartları Ensititüsü "Zorunlu Standart" olarak onamasıyla ile kesinlemiştir.

O günlerden bugüne kadar gelen F Klavye , bugünlerde pek sıkıntılı. Bu ülke için yapılmış olmasına rağmen üvey evlat olarak muamele gömesi çok koyuyor olsa gerek. Malum gavurca notbuk denilen dizüstü bilgisayarlarda F Klavye bulmak zor. Nerdeyse yok. Masaüstlerinde ise bir nebze.

Her zamanki gibi yine gelişicez , değişecez , avrupalı olacaz diye verdiğimiz çok büyük ödünlerden sonra ufak bir ayrıntı olarak kalsa da hepimiz için önemli bir ayrıntı.

deepnote: Biraz espiri , biraz bizden , biraz hayattan.

F Klavye için geniş bilgi