Tiyatro - Kibarlık Budalası

Molière'in (Jean-Baptiste Poquelin) yazmış olduğu Hakan Altıner'in yönettiği Tiyatro Kedi tarafından sergilenen Kibarlık Budalası isimli oyuna Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'n de gittim. Bu oyuna gitmemin öncelikli nedeni yıllar sonra sahnelere bu oyunla dönüş yapan büyük usta Haldun Dormen'i izleyebilmekti ki bu şansıda yakaladım. Ama oyundan çıkarken istediğini almış bir izleyici olarak çıktığımı söyleyemem. Oyunun konusu 1600'lü yılların Fransa'sın da artık kibarlığın suyunun çıkartılıp komik hale düşen insanların durumunun güldürmek yoluyla ele alınması. Bu durumu ele alırkende zengin ama sonradan görme, cahil ama saf Mösyö Jourdain'in asilzade olmak ve asilzade bir kadın olan Markiz'i baştan çıkarmaya çalışması üzerine dönüyor. Ki Mösyö Jourdain'in evli olduğunuda es geçmeyelim. Oyunun asıl amacı güldürmek olmasına rağmen birkaç yer haricinde gülmeyi bırakın tebessüm ettiğimi hatırlamıyorum. Belkide çok komik bir oyun da kültür farkında dolayı ben onların güldüklerine gülmüyor olabilirim. Hani amerikalılar espiri bile olmayan bi saçmalığa saatlerce gülmesi veya bizlerin belden aşağı yapılan espirilere sırıtmamız gibi bişey... Sonuçta beğenmedim.
Genel olarak vasat bir konuya sahip olan oyunumuzda Atılgan Gümüş'ün performansı öne çıkıyor. Atılgan Gümüş'ü “Benden Baba Olmaz” isimli dizide izleme şansı yakalamıştım, gayet iyi bi oyunculuk çıkartmıştı. Güzel bi aile dizisiydi.
Kazanç olarak Haldun Dormen'i canlı olarak izledim, Atılgan Gümüş'ün başarılı performansınıa tanıklık ettim. Bir nebze istediklerimi aldım.

İyi seyirler...

Yazan : MOLIERE
Yöneten : Hakan Altıner
Uyarlayan : İpek Kadılar Altıner
Kostüm Tasarım : Türkan Kafadar
Dekor Tasarım : Gizem Gürsel
Sedef Kermen
Işık Tasarım : Cengiz Özdemir
Yapımc ı : İpek Kadılar Altıner
Oynayanlar : Haldun Dormen, Ebru Cündübeyoğlu Atılgan Gümüş
Özlem Çakar, Abdül Süsler, Elif Çakman, Dilek Aba, Oral Özer
Erez Ergin Köse

300 Arenalı

Duydum, gördüm, iğrendim, bunaldım, sinirlendim, koydum, utandım, acıdım! Türkiye'de her zaman siyaset bir şekilde sporun içinde oldu, olacakta. Olmaması mümkün mü? Hayır. Bugüne bakarsak eğer karşımıza belediye takımları, devlet ile iç içe geçmiş yöneticilerin iş ortaklıkları veya kucaklaşmaları karşımıza çıkar. Mesele bu .oktan duruma kimlerin ne durumda karşı çıkacağı. Hatırlanacağı üzere Gs tribünleri bir ses verdi, ki Gs kulübü siyasetten yeterince beslenmiş bir kulüptür. Gs'li arkadaşlar buna karşı çıkacaklardır belki ama benim için geçmiş bunun örnekleriyle doludur. Herneyse, olay Gs'nin geçmişi değil bugün gelinen nokta, yapılan protestodur. Arena stadında yaşanan protestodan sonra yerden yere vurulan Gs tribünleri bir anda bundan faydalanmak isteyenlerin “U” dönüşü ile 300-500 kişinin provakasyonu bağlandı. Zaten Gs tribünleride böyle şey yapmazmış. Niye? Onlar nankör değillermiş, bir tane babaları varmış, onlar tweeter kullanmazlar, facede gezinirlermiş. Bu protestonun elbet siyasi bir tarafıda muhakkak olacaktır, o insanlarda bu ülkede yaşayan bireylerdir. Ama başka bir gerçek daha vardır ki o stadda taraftara, camiaya edilen hakaret siyasi görüşün önüne geçen bi durumdur, böyle yapılan bi konuşmaya sadece yuh çekmek azdır. Demokrasiden bahsedilen bir ülkede demokratik haklarını kullanan insanlara söylenenler, yapılanlar stadda söylenenlerden bin kat daha beterdir.

Bu protestodan sonra yaşananlar başka bir gerçeği tekrar tekrar yüzümüze vurdu. Hükümet demokratız diye bol kepçeden sallasada ne kadar faşist ne kadar despot bir yönetim anlayışında olduklarını açıkça gösterdi. Hakaretler, tehtidler, polisi, savcıyı ortaya sürmeler, göz korkutmalar. Anlayacağınız “üçüncü dünya ülkesiyiz” klişesi bir defa daha beden buldu.


* Hükümet; stadın açılışından nemalanmak istedi, protesto edildi. Bu seferde mazlum, ezilmiş ayağından nemalanmaya çalışıyor ki bakanın biri bunu çekinmeden dile getiriyor. E, bunlar değil miydi iktidara böyle gelen?

*Adnan Polat; işadamlığı nedeniyle hükümetin kucağında, böyle bir protestodan sonra ne yapacağını şaşırdı. E, o da kendine yakışanı yaptı. Hükümet lehine açıklamalarla gönüllerini almaya çalıştı. Akside beklenemezdi. Kucaklarında olmasaydı ne olurdu? Değişen Bir şey olmazdı.

* Ultraslan; çevir kazı yanmasın tadında yaptıkları kolpa açıklamalar. Dik durmak zor maharet!

En son katılamadığım ama gururlandığım farklı tribünlerin katıldığı Taksim yürüyüşü, umarım bu kıvılcım yangının başlangıcı olur.



Schuster'in koleji

* Tigana'dan sonra Shuster bir umut altyapı için, altyapıda bizim için bir umut. Daha ligin ilk yarısında A takımda beş altyapı oyuncusu forma şansı buldu, devre arası kampınada beş yeni oyuncu daha dahil edildi. Yani on farklı oyuncu öyle veya böyle A takım ile çalışma şansı yakaladı. Umarız genç oyuncularımız Schuster'in kendileri için ne kadar değerli olduğunun farkındadırlar. Aksi taktirde bundan önce yaşadığımız o rezil döngünün içine kendileride dahil olarak hayatlarını farklı yerde sürdürüler. Ki lafta altyapı diye inleyen bir kulüp olmamıza rağmen altyapıdan oyuncu çıkartamamış garip bir kulüb olduğumuz düşünüldüğünde Schuster'in değeri iyice artıyor.

* Muhammed A takıma çıkartılınca yine medya kendilerine malzeme için genç oyuncumuzu fezaya gönderme çalışmalarına başladı. Bırakın ulan insanların yakasını!

* Yeni transferler iyi geldi taraftara, herkesin yüzünde jokerimsi bir gülüş. Unutulmamalı ki sezon başı yapılan transferlerin devamında sahaya çıkılmadan takım lig şampiyonu, Uefa kupası finalisti ilan edilmişti. Sonrası mı? Kötü giden bir süreçte oyuncular ıslıklanmaya, küfüre maruz kalmışlardı.

* Simao, Guti kadar başarılı bir transfer... Neden Simao'da diğerleri değil?

* Kolej takımı mı demiştiniz? Evet, bu gerçek bi kolej takımı.

* Yılın transferi mi? Tabiki Schuster...


şairlerparkınoteee: Marmara izne gelmiş, hoşgelmiş!

Rüya'nın babası

Mavi denizin üzerinde tahtadan yapılmış bir iskele, iskelenin üzerinde merdivenlerle çıkılan denizin, rüzgarın ve zamanın yıprattığı bir ev. Uzaktan gördüğümde kim olduğunu seçemedim, iskelede ağır adımlarla yürümeye başladım. Adama yaklaştıkça gözlerime inanamadım! Üzerinde bir tulum, kafasında balıkçıların takmış olduğu bir bere. İki büklüm olmuş denizin bir noktasına gözleri odaklanmış; yorgun, dalgın, yılgın. Yaklaştım,
“baba, Süleyman baba!” dedim. Hiç istifini bozmadı, “herkes yukarıda, Baba Hakkı'da. Hadi gel!” dedim, “daha sonra gelirim” dedi. “Ben bir görüneyim” dedim. Uyandım!

Hayatımda çok garip rüyalar gördüm de böylesine ilk kez denk geldim. Sabah sabah hayırlara vesile olur inşallah.

Boşver Be Yaşı Başı - Can Yücel

Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver!
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver!
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü, büyü..
Bak ellerin, ayakların kocaman,
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver!

Takılmışsın yüzündeki, gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü,
öl gitsin..
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin..
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna..
Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa..

Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?