Hırsızın kurbanına armağanı


…başkalarının trajedileri zamanla başkaları için komediye dönüşür.  Bizim veya çevremizdeki insanların başlarına gelmediyse eğer umursamayız, belkide gülümseriz, belki de “ha ha ha” diye abartılı bi kahkaha patlatırız. Dışarıdan bakınca veya filmlerde böyle bir durum komik bile olabilir; düşünsenize siz salondasınız hırsız diğer odada sizi soymuş araladığı kapıdan usulca kaçma arifesinde ve karşılaşıyorsunuz, peşine düşüyorsunuz. Merdivenlerden aşağı koştururken bir taraftanda “hırsız varrrrr” diye bağırıyorsunuz,  ahali sese ayaklanıyor ve sesin geldiği yere doğru hareketleniyorlar. İşte tam bu esnada kalabalık hırsız ile karşılaşıyor, hırsızın verdiği tepki zekice “hırsız yukarıda, koşun!”. Komik değil mi? Bu anlattığım yaşanmış bir olay.
Bu anlattıklarım kurban biz/ben olduğunda farklı bir hâl alır. Bizim hırsızlık maceramız böyle komik bir hâl almadı tabiki. Gündüz saat 14:00’de eve dönen eşim kapıyı yarı açık bulur, içeri girer, ev dağılmış, beni arar ve derki: “koca eve hırsız girmiş”.  Bi telaş koşturursunuz, aslında şu durumda neden koşturduğunuzuda anlamazsınız. Sanki hırsız evi soymuşda sizinle vedalaşmak için  bekliyor. İstemsiz olarak bir paniğe kapılırsınız bi acele eve gidersiniz. Sizin karşılıştığınız manzara eşinizin, kardeşiniz, annenizinki ile farklı değildir. Sadece manzaraya eklenen evdeki sevdiklerinizin korku/üzüntü/telaş/ gibi soyut kavramlarından oluşan hislerin içeriye boğucu bir şekilde çökmesidir. Evden gidenleri şöyle bir kabaca gözucuyla tespit ettikten sonra hengame başlar. İlk önce resmi ekipler, sonra olay yeri inceleme, sonra ifade vermek ve şikayetçi olmak için emniyet gidilir. 3 saat sonunda aslında elinizde sadece bir kağıt parçası kalır.

O kadar çalışıp didindiğiniz şeylerin bir anda başkaları tarafından çalınmış olması ister istemez insanı üzer, elinden birşey gelmediği için sinirlendirir, öfkelendirir. Böyle bir hırsızlık olayı sadece çalınan mallar ile kalmaz, eğer çok kullandığınız eşyalar ise yeniden almanız gerekir, bu da ek bir külfettir. Bi anda maddi anlamda sıkışırsınız. Sonuçta ülkenin genelinin maddi durumuna bakıldığında her sade vatandaşı hırpalar, yıpratır. Hırsızlık olayının boyutuna göre sıkıntılı bu maddi durumdan çıkış süreniz kısa veya biraz daha uzun vadeli olabilir. Ama asıl sorun maddi değil ruhsaldır. Ev dediğiniz üstü kapalı o dört duvar beton yığınından ötedir. Dünyadan sizi soyutlayan, güvende hissettiren; yalanlardan dolanlardan, samimiyetsizlikten size koruyan, mutluluk kavramını beyninize, kalbinize yerleştiren bir kaledir. Sizin Mahremiyetinizdir. Düşünün bu kavramların olmadığı bir yer size ne ifade eder? Koskoca bir hiç! İşte hırsızın asıl çaldığı şey maddi değil,  güven ve kutsal mahremiyetinizdir.  Bu olayın izleri insanın belleğinden silinir mi? Sanmıyorum, muhakkak her hırsızlık kelimesini duyduğunuzda o an ki hisleriniz ortaya dökülecektir.

Bu olay benim başıma geldiği için söylemiyorum, daha öncedende aynı düşüncedeydim. Hırsızlığı meslek haline getirmiş olanların aldığı cezalar yetersiz ve caydırıcılaktan uzak. Acaba Şeriattaki gibi ifşa edilip, çaldığı eli kesilse daha caydırıcı olmaz mı?

Diyet isterim, diyet!!!





Hakkınla, Şerefinle nice yıllara Kartalım...




Hakkınla, şerefinle nice yıllara kartalım. En kötü günümüz davulla, zurnayla, marşlarla, şarkılarla, omuz omuza, siyahınla, beyazınla hep beraber olmak dileğiyle....