Slumdog Millionaire [2008]





Bugün sevgili dostumla dişe dokunur o kadar şey yaptık ki sırası ile hepsine değinirim. Bugünlerde gündemde olan ve yanılmıyorsam eğer 8 dalda Oscar'a layık görülen bir film hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşarak başlamak daha iyi olacak.
Filmimizn ismi Slumdog Millionaire. Hindistan yapımı bir film. Benim aklıma hindu filmleri geldiğinde abzurt abzurt yerlerde ortaya fırlayan dansçılar gelir nedense. Bu filminde bu tür bir film olacağı kanaatindeydim ki sevgili dostumun "bu filme gidelimmi?" sorusuna "gidelim" diyene kadar. Genellikle bu tür sorulara cevabım hep "evet" olmuştur. Yes Man tarzı bir yaklaşım sanırım. Kıramıyorum ne yapıyım. İyiki de evet demişim. Bu sayede inanılmaz bir film seyrettim. Ne ortaya fırlayan garip dansçılar vardı ne de abzurt bir konu.
Filmin konusunu sanırım basından az buçuk takip etmişsinizdir. Ama ben yinede ufak bir üzerinden geçmekte fayda var diye düşünüyorum.
Filmimizin kahramanı (Jamal) bizim kim 500 milyar ister tarzı bir yarışmaya katılıyor ve büyük ikramiyeye doğru emin adımlarla yol alıyor. Büyük ikramiye için sorulacak son soru esnasında zamanın dolduğuna doğru dair zil çalıyor ve o günkü yarışma sona eriyor. Yarışmanın sunucusu filmin kahramanını polise hile yaptığı iddasıyla şikayet ediyor. polis bu şikayeti ciddiye alıp kahramanımızı içeri alıyor ve sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulama esnasında kahramanımızın her soru için yaşadığı bir olay ve hayat hikayesi anlatılıp yavaş yavaş seyirceye sunulmaya başlanıyor.

deepnote: Böyle bir yarışmanın akasına böyle bir hayat kurgulayıp bunu seyirciye aktarmak çok özgün bir fikir. Ayrıca bu fikrin bu kadar güzel anlatılması ve müzikler ile desteklenmesi filmi daha da mükemmel yapmış. Seyredilmesi gereken bir film.


Unutmadan "hadi canım danssız bir hindu filmi çekmişler. Şaşırdım." diyecektim ki lafımı ağzıma tıktılar.

Beyaz'a özlem

Uzun yıllar sonra ilk defa bu sene kombine almadım. Sevgili dostum , kardeşim ısrar etmesine rağmen bu mücadeleyi ben kazandım. Son yıllada yaşananlardan sonra buna ne kalbim ne de sinirlerim dayanabiliyor. Belki de yaşlanmamızın bunda etkisi vardır.
Bu kadar zaman sonra ayrı kalmak bünyede istenmeyen tepkilerede neden olmuyor değil. Artık dayanılamayacak duruma geldiğimiz zaman tekrardan Dolmabahçe'nin yollarına düşüp , o havayı tenefüs edip kendimize geliyoruz. Bu da bizi bir zaman idare ediyor. Ağrı kesici misali.

Asıl konumuza değinmek gerekirse son 15 yıl yaşanan erezyon gerçekten çekilmez duruma geldi. Kapitalist dünyanın istediği şekilde tribün profilleri şekillenmeye başladı ve yaratıldı. Bir zamanların taraftarlık olgusu artık bitirilip , müşteri zihniyetinin yerleştirilmesi ile doruğa çıktı. Günümüz de rakiplerimiz olan gs ve fb bunun en açık örneğidir. Müşteri zihniyeti ile yaratılan bu seyirci toplulukları başarı olmadığı sürece tribünleri doldurmamakta , dolduranlar ise başarısızlığın devamında sahada oynayan kendi oyuncuları dahil olmak üzere inanılmaz derecede hakarete varan davranışlarda bulunmaktadırlar .
Futbol bir oyundur. Oyunda kazanmak olduğu gibi kaybedenin de olduğunu bilmek gerekirken “sadece ben kazanayım ama nasıl olursa olsun” mantığı günümüzün olmazsa olmazı olmuştur. Beşiktaş'ımıza ise kapitalist dünyanın biçtiği rol Serdar Bilgili zamanından itibaren başlayıp Yıldırım Demirören zamanında tavan yapmıştır. Bu erezyondan malesef ki bizim camiamızda payını almıştır. Ne kadar da diğer camialar kadar esir olmadıysakda bundan etkilenmediğimizi söyleyemeyiz. Sizlere üç farklı yıldan üç farklı örnek vereceğim.
2006-2007 yılı Antalya maçı; hatıralarsınız ki bu maçta Murat Şahin sakat şekilde oynamış ve inanılmaz bir maç çıkarmıştı. Bu maçta Antalya gerçekten çok güzel bir oyun çıkarmış ama 1-0 kaybetmişti. Bu maça tek gölge ise Beşiktaş tribünlerinden yükselen “Satılmış Antalya” tezahuratıdydı. O yılın sonunda ise Antalya küme düşmüştü.
Bir başka örnek ise 200-2008 yılında ligin sonuna doğru oynanan maçta kapalıda yaşanan olaylardı. Kapalı alt ve kapalı üstün yan tarafları yaşanan başaısızlıklardan , hatalardan , rezilliklerden dolayı yönetimi istafaya davet ederken kapalının üstünün ortasından aşağıya doğru edilen küfürler , tükürmelerdi. Bırakın Uefa'ya gidelim sloganlarını unutamam.
Ve bu sene son oynadığımız İBB maçında Kaleci Hakan'a yapılanlar gerçekten ayıplanacak davranışlardı. Bunu bir kişi yaptı diyemezsiniz. Çünkü daha sayamayacağımız birçok oyuncuya bu tür davranışlarda bulunuldu. Bunları çoğalatabiliriz de.
Bizim gibi Süleyman Seba ile gençlik yıllarını geçirmiş insanlar bunları gördüğü zaman ne hissetiklerini bilemezsiniz. Bize öğretilen Beşiktaşlılık bu değildi. Bize Beşiktaşlılığın centilmenlik olduğu , rakibe , kendi oyuncusuna saygı olduğu gösterildi , öğretildi. Biz ve bizim gibi bugünleri yaşayanlar ne demek isteğimi gayet anlayacaklardır. Bugün bu tribünler hâla dimdik ayakta durmaya çalışıyorsa eğer bu insanların sayesindedir. Kısacası bu Beşiktaş bizim değildir , olamazda. Ben siyahımı istiyorum. Ben beyazımı istiyorum. Ben Beşiktaş'ımı geri istiyorum.


deepnote: Başlıktan dolayı sakın espiri yapmayın. :)

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in şantajı



“Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara'dan geçiremiyor. O nedenle, halkıyla, hükümetiyle, devletiyle barışık mahalli yöneticiler işbaşında olursa bizim sorunlarımız daha çok çözülür”

Bu cümleler Türkiye Cumhuriyeti'nin adalet bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından söylendi.
Bu söylenen kelimeler halka şantaj yapmaktır. Peki dünyanın herhangi bir ülkesinde şantajın cezası nedir? Sanırım sorunun cevabını biliyorsunuz.
Bu ülkeyi yönetenlerin zihniyetini yine bu şekilde kendi ağızlarından duymak ilginç. Allah'ın sopası yok ki! Aha işte böyle itiraf edersiniz.
Bakan diyor ki;" Size hizmet vermek istese bir belediye başkanı , sırf bizimle zıt diye işini yapmayız."
Siz nerenin bakanısınız aga? Kimin vekilisiniz?

Yemyeşil bir deniz - İlhan İrem

Yemyeşil bir deniz
Senin gözlerin
Ne bir sandal
Ne bir ada
Ne bir sahil var
Boğuluyorum............

Gözlerinde menevişler
Denizde martılar gibi
Bakışların köpük köpük
Sonsuzluğu anlatır gibi

Bu bakışlar bir gün beni
Öldürecek sevgilim
Bu bakışlar ne zaman beni
Güldürecek sevgilim

Yemyeşil gökyüzü
Senin gözlerin
Ne bir rüzgar
Ne bir bulut ne bir yağmur var
Boğuluyorum.

Doğalgaz yalanı




Geçen günlerde sasın baş bakan katıldığı bir mitingde büyük müjdeyi verdi. %17 oranında doğalgazda indirime gidildiğini söyledi. Gerçekten bu müjdeli haber için kendisine teşekkür ediyoruz. Bu seçim arifesinde düşünmeyen veya düşünemeyen insanlardan oy toplamak için gerçekten güzel bir yöntem. "Sanada iylik ayaramıyor" diyenler olabilir. O zaman bu indirme kadar yaşananları hatırlamakta yarar var. 2008 boyunca doğalgaza yapılan zamlar %70'lerde. Hele ki yılın sonunda doğru gecenin 2'sinde %22 gibi büyük bir oranda yapılanzamdan bahsetmeden geçmek hata olur. Bu zamları Botaş g.müdürü açıklarken ne oldu da indirimi baş bakan açıkladı. Şimdi biz buna şark kurnazlığı diyoruz. İnsanları aptal yerine koymakda diyebiliriz.

Ne derseniz diyelim halkımızı uyutmaya , aptal yerine koymaya çalışan bu insanlara yazıklar olsun diyorum.

Olasılıksız - Adam Fawer



David Caine , Üniversite yıllarında gerçekten çok iyi bir öğrenci olmasının yanında olasılıkları kafasında hesaplayabilecek kadar zeki biridir. SOn yıllarda yaşadığı sğlık problemlerinden dolayı çalışmamakta kendini kumara vermektedir. En son oynadığı kumar esnasında hesaplamalarının tersine hesaplayamadığı o ufak olasılık yüzünden büyük bir miktarda borçlanır. Bu borcu ödemek zorundadır. Aksi taktirde sadece sağlığı için değil dış görünüşü içinde düşünmek zorunda kalacaktır.
David'in ikiz kardeşi Jasper bir süre akıl hastanesinde yatmış bir pisişiktir. David ne kadar kabul etmesede geçirdiği krizler kardeşinin yaşadıklarının bir benzeridir. İş aramak için üniversite zamanlarında arası iyi olan profösöre gitmeye karar verir.Buluştukları restuarant da yaşananlar herkesin hayatını farklı yöne çekecek , birçok kişinin kaderini birbirne bağlayacaktır.

deepnote: İnanılmaz akıcı , sürükleyici , bağlayıcı , aksiyon yüklü, heyecanlandırıc bir kitap.