Muhafız - Selman Kayabaşı

Selman Kayabaşı'nın ilk okuduğum kitabı Teşkilat'dı. Yıl 2008, yer ise Ayvalık'dı. -Hafızam ne kadar güçlü görüyorsunuz. Havamızı atmadan duramıyoruz :)- Bu kitabı almamın nedenide birçok okuyucu gibi “Teşkilat” isimli kitabından etikilenmem. Aslına bakarsanız bu kitabın bağımsız bir kitap olacağını düşünürken bir önceki kitabın devamı niteliği biraz beni şaşırttı. Muhafız'da ki konun temeli yine Teşkilat üzerinden devam ediyor. Teşkilat'ın ne olduğunundan biraz bahsedelim. Teşkilat; yüzyıllardır gizliliğini koruyan, Türklerin yeni devlet kurma aşamalarında olsun dünyaya hükmetme çalışmalarında olsun aktif rol üstlenen bir yapı. “Kurtlar Vadisi” isimli diziyi takip ediyorsanız eğer oradaki “ihtiyarlar” olarak geçen yapıyı gözönüne alabilirsiniz. Dünyanın yaratılışı siyah-beyaz, iyi-kötü gibi birbirinin karşıtı olan olgular üzerine kuruludur. Yazarımızda Teşkilatın karşısına Tapınak isimli başka bir yapıyı çıkartıyor. Bu iki örgüt arasındaki savaş yıllardır devam emekte, bu bazen kanlı çatışmalara, casusluk oyunlarına, güç gösterilerine dönüşüyor. Salman Kayabaşı'nın yazdığı bu iki romanın başka ilginç bir noktası gerçek olaylar üzerine bazı kurgulamalar yapması ki 1. Dünya Savaşı esnasında (1917) M.K.Atatürk'e yeni bir devlet kurma aşamasının Teşkilat tarafından verilmesi buna örnek gösterilebilir. Kitapda bu verdiğim örnek ile 2007 yılı arasında dönüşümlü olarak gidip gelmeler mevcut. Ayrıca Üzeyir Garih, Muhsin Yazıcıoğlu, Adnan Kahveci gibi bilinen, gerçek karakterlerinde kullanıldığını belirtelim.
Kısaca konucuk:
Bu iki yapının birbirine üstünlük kurma -buna dünyaya hükmetme diye adlandıralım- kimin kimin adamının belli olmadığı ortamda Canfer Sancak isimli ASELSAN'da F-16 uçaklarının kodlarını kırmakla görevli genç mühendisin başından geçenler anlatılıyor.
Casusluk, sır, cinayet, ihanet gibi kavramları barındıran bir kitap olan “Muhafız” gerçek olayları, kişileri sanal karakterler ile birleştirerek etkileyici bir şekilde kurgulayan hoş bir eser.

Tıngırtaya kıvıran Şekerli

Efendim, dışarıdan görüntüme bakıp “ay ne kadar sert, ters bir adam” diyen çok olup, şimdi anlatacaklarıma görseler veya beni tanısalar ağızlarına muhakkak sinek kaçardı. Görüntümün aksine hiperaktif, tıngırtıya kıvıran klasik bir Türk erkeğiyim. “Delikanlı adam kıvırır mı?” demeyin, kıvırır hemde en güzelinden. Kvırmak filan diyince aklıma rahmetli Kemal Sunal'ın bir filminde hakime söyledikleri geldi. Tıngırtaya kıvıran, kalça ile başı ayrı oynayan ben en sonra sevgili dostumun ablasının nikah sonrası düzenlediği yemekte öyle hallere girdiki sevgili gelinimiz “seni böyle bilmezdim” diyerekten ağzı beş değil, on karşı açık kaldı. Dedik ya oynamayı severiz, sadece bu durum benim içinde geçerli değil. Toplum olarak oynamayı severiz, kanımızda var. Hele bizim gibi Selamsız çevresinde roman vatandaşların içinde büyürseniz eğer bu iyice had safhaya çıkar. Şu yazıyı yazarken bile Kesha'nın tik tok isimli parçasıyla kıvırmaya devam ediyorum, son zamanlardaki en çok dinledğim yabancı şarkı olduğunu söyleyip, linkinide ekliyorum. Hadi hep beraber kıvıralım. Oh yandan...

eğlencelinott: Arada bir eğlenmek, geyik yapmakta gerek...



Wake up in the morning feeling like P Diddy
(Hey, what up girl?)
Put my glasses on, I’m out the door
I’m gonna hit this city (Lets go)
Before I leave, brush my teeth with a bottle of Jack
Cause when I leave for the night, I ain’t coming back
I’m talking – pedicure on our toes, toes
Trying on all our clothes, clothes
Boys blowing up our phones, phones
Drop-topping, playing our favorite cds
Pulling up to the parties
Trying to get a little bit tipsy

Don’t stop, make it pop
DJ, blow my speakers up
Tonight, Imma fight
Till we see the sunlight
Tick tock, on the clock
But the party don’t stop
Woah-oh oh oh
Woah-oh oh oh (x2)

Ain’t got a care in world, but got plenty of beer
Ain’t got no money in my pocket, but I’m already here
And now the dudes are lining up cause they hear we got swagger
But we kick em to the curb unless they look like Mick Jagger
I’m talking about – everybody getting crunk, crunk
Boys trying to touch my junk, junk
Gonna smack him if he getting too drunk, drunk
Now, now – we goin till they kick us out, out
Or the police shut us down, down
Police shut us down, down
Po-po shut us -

Don’t stop, make it pop
DJ, blow my speakers up
Tonight, Imma fight
Till we see the sunlight
Tick tock, on the clock
But the party don’t stop
Woah-oh oh oh
Woah-oh oh oh (x2)

DJ, you build me up
You break me down
My heart, it pounds
Yeah, you got me
With my hands up
You got me now
You got that sound
Yea, you got me

DJ, you build me up
You break me down
My heart, it pounds
Yeah, you got me
With my hands up
Put your hands up
Put your hands up
No, the party don’t start until I walk in

Don’t stop, make it pop
DJ, blow my speakers up
Tonight, Imma fight
Till we see the sunlight
Tick tock, on the clock
But the party don’t stop
Woah-oh oh oh
Woah-oh oh oh (x2)

Vatan Haini - Nazım Hikmet

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse,
vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Ege'nin iki yanı - Hüsnü Şenlendirici ve Trio Chios

Efendim, dün şöyle servise binmiştim ki genellikle evin yakın olmasından dolayı binmem ama bugünlerde binesim var. Bir erkeğin halinde tavırlarında bir değişiklik olduysa eğer anlayın artık onun ruhsal durumunu, bizde ki o durum. Şu yazma işlemi olumlu sonuçlanırsa eğer yakın zamanda maymunluk günleri bizi bekliyor. Hadi hayırlısı! Fazla sözü dağıtmadan, servis şöförümüz öyle bi cd koyuverdi ki insan oraya anında çilingir sofrasını kuruverir. Benim gibi musiki seviyorsanız eğer kendinizden geçerseniz, birde bunun yanına bizimle beraber yıllarca yaşamış Yunan, Rum halkının müziği ile bir karma yapıldıysa demeyin keyfime. Başlıkta da göreceğiniz üzere bahsettiğim albüm Hüsnü Şenlendirici ve Trio Chios'in ortak çalışması olan Ege'nin kıyıları. Yunanca ve Türkçe parçalardan oluşan ayrıca yine bu iki halkın enstürmanlarının kullanıldığı gerçekten hoş bi albüm. Hüsnü Şenlendirici'yi zerre sevmesemde şöyle bir çalışmadan dolayı kendisini kutlamak lazım. Albümde 15 parça ve birde bonus olarak verilmiş bir parça daha bulumakta. Trio Chios'un Markellos Poupalos (Gitar,Lavta,Vokal), Manolis Stathis (BUzuki), Stamatis Poupalos'dan (Keman) oluşan bir grup olduğunu söylemedende geçmeyelim. Bunların yanısıra Aytaç Doğan (Kanun), Yaşar Akpençe (Ritim), Emrah Günaydın (Bas), Merve Özbey'de (Vokal) katkı verenlerden. Ayrıca albüm kapağınında gayet yüklü bir anlam taşıdığınıda söylemek gerek. Albüm hakkında fikir edinmek isteyenler için bir parçayı ekleyelim, belki almak istersiniz.

Hadi iyi eğlenceler. Hopaaaa....

Şeftalisi Ala Benziyor

Sapsarı kanaryalar

Aslında Şeref Bey'e gitmek gibi bir niyetimiz yoktu. Bir yerlerde oturup birşeyler yudumlarken naça bakarız diye düşünüp Kadıköy'de buluşmuştuk. Onun yine krizi tutmuş olacak ki maça 50 dk kala “hadi gidelim” dedi. Yetişemeyiz, bilet bulamayız derken vapurdayız. Hızlı, koşarcasına adımlarla Dolmabahçe'den stada süzülürken benimde sırtımdan terler kuyruk sokumuma doğru süzülüyordu ya olsun Beşiktaş sevgisi diyelim geçelim. Stada girdiğimizde her taraf Q7 kaynıyordu. Meğersem bu sadece ana yemekten önce sıcaklarmış da bizim haberimiz yokmuş. Millet nasıl gaza gelmiş anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır, Q7 bir çalım atıyor tribündekilerin iki eli biraraya geliyor en ateşli biçimde sevişiyor. Bir değil, iki değil 90 dk. boyunca. Heyt be... Bunlar Q7 tarafında yaşanırken birde diğer oyuncuların durumu var ki ıh! Erhan Güven bindirme yapıyor, peşinden orta derken sağdan soldan, yandan arkadan “bilmem neyin nesi, kimin fesinin çocuğu neden adama vermedin?” şeklinde oyuncuyu motive edici sözcükler o güzelim, ballı ağızlardan şiir tadında dökülüyor. Millet Beşiktaş'ı desteklemeye mi gelmiş yoksa Q7 konser veriyorda onu mu izlemeye gelmiş belli değil. Bu kadar pop yıldızı, başbakan vari yaklaşımları gören Q7'de Allah'ı var bir sağda bir solda adam çalımladı durdu.

O güzelim yaz akşamı ile boğaz en güzelinden dansını ederken sapsarı kanaryalar geldi aklıma, sonrada denizden gelen bir rüzgar aldı götürdü; aklımda kalan, benim bildiğim Beşiktaşlılığı...

Dalyan tatili

Geçen hafta boyunca tatildeydim. Holding içerisinde ki geçişlerden dolayı bu seneki yıllık iznim uzun olmasada bir hafta yeterli geldi. Tatile gitmeden önce ailem, dostlarım “arkadaş tatile tek kişi gidilir mi?” gibi sözlerde bulunsalarda insan ne istediğini biliyorsa eğer her türlü tatilden tat alabilir, aynı benim gibi. Tatile gitmeden önce beş yıldızlı herşey dahil türü otellere tıkılmak yerine daha çok yarım pansiyon, gezip göreceğim, fotoğraf çekebileceğim yerler aramaya başladım, aramanın sonucunda da Muğla Dalyan'a karar verdim. İyi ki karar vermişim, buna fazlasıyla değdi. İskeleyle kucak kucağa olan Plmyra isimli ufak bir otelde rezervasyonumu yaptırıp, uçak parası pahalı olunca otobüsle 13 saatlik bir yolculuğa yollandım. Burada otel ismi vererek reklam yapıyor gibi gözüküyor olabilirim, evet reklam yapıyorum. :) Efendim, Dalyan'da cüzzi fiyatlara turlar yapmanız mümkün, bu turlarda nereler yok ki? Caretta caretta, Göcek 12 adalar, çamur banyosu, kaplıcalar, göller, antik kentler, safariler, Yuvarlakçay, Saklıkent vs. Gayet eğlenceli, dinlendirici, hoş vakit geçirmek için aradığınız herşeyi bulabileceğiniz ufak bir yerleşim alanı. Dalyan'a giderseniz eğer Safari yapmadan kesinlikle dönmeyiniz diye ekleyim. Şu kısa sürede hem dinlendim, hem eğlendim hemde İstanbul'un keşmekeşliğinden kurtuldum. Oh be!
Bana eğlenceli vakit geçirmemde yardım eden, muhabbetsiz bırakmayan Otelin akşam yemeğinde müşterilerle ilgilenen Timur'a (tekneyle özel tura çıkartıyor), Safari rehberi Alper, arada bir şöför olarak çağrılan Erhan, tekne turlarında rehberlik eden Kardak tur'dan Ahmet'e de ayrıca teşekkürler. Müşteri memnuniyet yazısı gibi oldu sanki...

Birkaç fotoğrafda ekleyelim diimi; bu arada Lot'a da teşekkür ederim. Kendisinin bir çok fotoğrafını biraz gizli, biraz bilgisi dahilinde ölümsüzleştirdim.


Başımız rahata erdi

Oh sonunda bitti, hak eden kazandı ama şu dünya kupası kazananla mı hatırlanacak yoksa insanın kafasını şişirten şu saçma sapan boruyla mı hatırlanacak bilemiyorum. Sahada oynanan futbol ne kadar güzel olursa olsun taraftar olmadan hiçbir anlam ifade etmiyor. Onun içindir ki seyircisiz oynanan maçlara ve işin kolayına kaçıp buna karar verenlere kıl oluyorum. Taraftarın yaptığı marşlar, tezahüratlar olmadan sahada oynanan futbolun tadı tuzu olmuyor. Ha bu dünya kupasında taraftar var mıydı? Vuvuzela denen şu karın ağrısı yüzünden keşke olmasaydı diyesim var ki olmuş veya olmamış birşey farketmedi. Taraftarın sesini duyan var mıydı? Kimse bana “adamların yerel çalgısı, sanane” demesin arkadaş! O tribünde ben olsaydım da arka koltuktan biri 90 dk. boyunca kafamı bu şekilde şişirseydi o boruyu kafasında paralardım. Ne illet birşeymiş arkadaş. Teveden bile halet-i ruhiyemi bozdu. Yeni gelin gibi şu arı vızıltısına sarılanlarada yuh diyorum. İnsanların sağlığına olumsuz etki yapmasına rağmen sırf para için onay veren Sepp Blatter'e de vuvuzela'yı dik şekilde armağan ediyorum.

Dünya kupasının başka saçmalığıda athapot Paul. Neymiş efendim, Paul'a soruyorlarmış o da cevaplıyormuş. Allahım dünyada ne kadar yarım zekalı insan var. Sorduğunuz sorulara bu kadar cevap verebiliyorsa eğer o kutulara neden midye koyuyorsunuz be danglaklar.
Şükür vuvuzela'dan, Paul'dan ve Üründül'den bir süreliğine kurtulduk.

Sözü Üründül'ün mükemmel yorumlarından birkaçı ile bitirelim; Almanya – İspanya maçını kazanan takım büyük bir ihtimalle kupayı kaldırır. (Yarı final maçı)

TDK
İhtimal: Bir şeyin olabilmesi durumu, belki.

Spiker : x oyuncu oyuna girdi, nasıl bir etki yapar?
Üründül: ......(birkaç saniyelik sessizlik) görücez. :)

Bu acı unutulmaz: Madımak, 2 Temmuz 1993


OY MADIMAK

Madımak’da yaşanan bir büyük vahşet
İsyandayım yarabbim ne olur affet
Sözde din kisvesiyle yandı nice can
Takkesiyle, sakkalıyla sözde müslüman.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Alevi değilim canlar, ama insanım
İnsanı sev diyor, dinim, imanım.
Bölünmez bir bütündür benim vatanım.
Alevisi, sünnisi, hepsi cananım.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Yaradandan ötürü seversen canı,
bilirsin gafili, bilirsin gamı,
Olamaz can alan, yurdum insanı
Mevlamın verdiği bu güzel canı.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

İmanla büyüdük hakka inandık,
yalanlı dolanlı, günlere kaldık,
Doğruluk, dürüstlük herkes de sandık.
Sivas ellerinde kana boyandık.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

"Mevlana’nın önünde semaha durduk,
Bülbül-ü şeydaydık, efgana döndük."
Seninle ağlayıp, seninle güldük,
dirildik, dirildik, bak yine öldük.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

"Abdal olan giyer, hırkayı, şalı.
Gelir geçer derdin Dünya’nın gamı"
Geçmiyor, geçmiyor, geçmiyor gamım,
Yana yana kül oldular Sultanım.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Seke seke geldi, canlara ölüm,
tükendi soldu, onlarca gülüm.
Otuzyedi canın, hepsi ahımda
Ağlayı, ağlayı durduk karşında.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Akarsum çağlamıyor Muhlis AKARSU
Asaf’ım, Asım’ım, Erdal’ım soldu.
Onüç yaşındaydı can Koray KAYA
doyamadan gitti fani Dünya’ya....
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Ehl-i beyt cemleri yalnız Edibe,
Sana da kıydılar göz göre göre,
Hasret’im, Uğur’um hepsi sol yanım
Saymakla bitmiyor canım, cananım,
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Yanıyor, yanıyor ciğer yanıyor,
diri diri yanmışlar içim kanıyor,
Allah Allah diyerek canmı alınır,
Katledenler kendini insan sanıyor.
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Yüce rabbim kulunuz biz sana sığındık,
Senin adını kullanmış onlarca zındık.
Lailaheillallah, Muhahammed resul,
Sözde müslümanlar, bilmezler gusül,
Bize medet senden olur Pir Sultan.

Türk oğlu Türk’üm dinim Müslüman,
Müslüman olmasanda fark etmez inan,
Gafil olma yeterki, sensin bana can
Uzak dursun yurdumdan gafile kanan
Bize medet senden olur Pir Sultan...

Koca Pir Sultan’ım söz olsun sana,
Ağlayı, ağlayı durmayacağız,
Biliyorlar bizi, bilen zalimler
Yansak da, yakılsak da susmayacağız.
Sana medet bizden olur Pir Sultan.

Mehmet Fikret Ünalan