Yakın zamanda o bir haftaya sığdırılan gidebilirsen git,
gittiğinde de gezebilirsen gez tarzı kitap fuarına işten izin alarak haftaiçi ancak
gidebildim. Etrafın çoluk-çocuk, genç kaynadığı ortamda artık stand gezmekten
ayaklarım ağırmaya başladığı sıralarda sanki eski iki dostu, aileden birilerini
görmüş gibi standın birinde tanıdık iki simaya rastladım. Tam emin olamadım, üzerilerindekiler
mi benziyordu yoksa en afilli yeni halleriyle mi oradaydılar. Bir iki
yoklamadan sonra onlar olduğuna karar verdim, saramaş dolaş olduk ve
kendilerini ellerinden tuttuğum gibi evime buyur ettim.
Eve vardığımızda biraz bakıştık, ense-kol yaptık, eski
günler yad ettik. Aslında bu iki şahsı sizlere daha önceden tanıştırmıştım ama uzun
zaman oldu, unutmuşsunuzdur belki. Şu ufakcık tefecik, cin gibi olan Tevfik,
nam-ı diğer Tefo. Evlenip çoluk-çocuğa karışıp klasik bir Türk babası kıvamını
saymazsak Tefo bildiğiniz Tefo işte. Diğeri ise bizim iri kıyım Vedat. Neredeyse
her Türk erkeğinin yaşadığı gençlik zamanlarında neden evlenmiyorsun,
yaşın-başın geldi baskılarından kurtulmuş, belkide “lan bundan birşey olmaz”
diyerek yakasından düşülmüş ömrün yarısını geçirmesinden midir yoksa şu
hareketsizleştiren şehir yaşantısının etkisen midir nedir; göbek salmış biraz saçlara kır düşmüş haliyle olgun
mu desek yoksa ihtiyarlamış mı desek artık eskisi nazaran daha sakin bir hale
bürünmüş sevgili dedektif dostumuz.
En son kendileri ile görüşeli 6 yıl omuş, uzun zaman
gerçekten. Oradan buradan biraz eskilerden bahsettik filan derken Vedat başladı
görüşmediğimiz o zaman aralığında yaşadıkları bir cinayet vakasını anlatamaya.
Sever anlatmayı, güzelde anlatır hani!
Artık ailesi Vedat’tan umudunu kestiği dönemlerde ondan
umudunu kesmeyen belki de “şunuda eversek de başımızdan salsak” derdinde olan
Tefo’nun eşi Ayla ve Tefo ikilisinin yaptığı yılbaşı planı doğrultusunda konudan haberi olmayan ama
işkillenen Vedat söylene söylene Nilgin’ün evine yol alır. Nilgün kim mi? Ha
evet söylemedim; bizim dedeftiflik bürosunun 6 yıllık annesi ile beraber
yaşayan bekar sekreteri. Vedat’ın bu kendi kendine yaptığı
konuşmalarını, iç sesini seviyorum. Kendisinden daha eğlenceliler. Nerede
kalmıştık; zil çalınır, kapı açılır. Buyur edilir falan filan, buraları es
geçelim. Nilgün hazırladığı hindiyi Vedat’ın eline tutuşturur, vedalaşılır ve
daireden çıklır. Ağır adımlarla
merdivenlerden inilip 2. kata tam varıldığında karidorun sonunda ki daireden dört el ateş
sesi gelir. O sırada kapıda çöpleri alan binanın kapıcısı Mehmet ile bina
sakinlerinden Zeki Bey “İhsan” diyerek çöplerin dağılmasına aldırmadan daireye
doğru koşarlar. Bizim Vedat’ta ilk önce elindeki sıcak hindiyi nereye koyacağını bakındıktan
sonra dağılan çöplerin uzağında uygun bir yer bularak hindi bırakıp daireye doğru ilerler.
İşte Vedat ve Tefo buradan sonra olaya dahil oluyorlar. Ben
buradan sonrasında mesleki midir yoksa hissiyat mıdır bilmem cinayetin nasıl
işlendiğini çözmüştüm ama tabiki kimin yaptığı konusunda sonuna kadar beklemek
gerekiyor. Belkide bunu da siz benden daha önce çözebilirsiniz. Ben genellikle bu
durumlarda çözmek için uğraşmıyorum, bırakıyorum kendimi anlatıcı alsın
götürsün. Konu hakkında daha fazla bir şey yazmak istemiyorum. Alınız okuyunuz efendim.
Sonuca gelirsek: bu seriyi okuduysanız aynı şekilde keyif veriyor, mutlu ediyor.
Vedat’ın anlatacağı yeni bir macera daha varmış, ben
dinlemeye gidiyorum. Onuda yakın zamanda yazarım artık. İyi eğlenceler.