Sevgililer günü ve beyaz atlı prens

Tüketim için uydurulmuş kapitalizmin oyuncaklarından olan şu abzürt günlere itibar gösteren biri olmamakla beraber karşıyımda. Ama bu sene “hatır, gönül için çiğ tavuk yenirmiş” sözünü hayata geçirerek kutlayıverdim. Hayatım boyunca bir elinin parmaklarını geçmeyecek sayıda sevgilim oldu, olanlarda sevgililer gününü görecek kadar yanımda kalmadı/kalamadı. Kalsalardı ne olurdu? Sanırım bir seferliğine -veya ben kendimi kandırıyorum- bu yıl yaşadığımın bir benzeri olurdu. Şimdi sevgiliniz ile ilk sevgililer gününüzde “ya ben böyle günlere dünya görüşümden dolayı karşıyım, kutlamam” derseniz eğer nasıl tepki verir acaba? Sanırım birçoğumuza “haydi gülegüle” derler. Dünya görüşünüz böyleyken diğer taraftan birazda mecburiyetten farklı davranınca sevgili dostlarınız tarafından “olum böyleyim diyorsun sonra gidiyorsun kutluyorsun” diyerek bir taraftan eleştirilirken diğer taraftan dalga konusu olabiliyorsunuz. Olsun, bazen sevgi için eleştirilere göğüs germek gerekiyor!
Kadınları iyi tanıdığımı söyleyemem, iyi tanısaydım eğer onlarca teklifin arasından bu kadar az başarı oranıyla çıkmazdım! Bu duruma tipten 3 ay olmasa bile 2 ay hapis cezası yiyebilecek olduğumuda eklemem lazım sanırım. Ama bu başarızlıklar beni yıldırır mı? Tabiki hayır. Şu hayatın bana öğrettiği en önemli şey yapmak istediğini yap, hoşlandığın bayana hislerini belli et. Durum müsaitse teklifini gecikmeden yap. Aksi taktirde içinde uhde kalabiliyor ki bu da cidden çok ..ktan bişey. Yaşadım biliyorum. Şuanki ilişkim gayet iyi gidiyor ve sonu iyi gözüküyor, hadi hayırlısı!
Kadınlar düşünülmeyi severler, ne biliyim sevgililer gününde klasikte olsa çiçek verilmesi hoşlarına gider, ama belli bir süre sonra akıllarında kalır mı? Ben kadın olsam hatırlamam, ne de olsa diğer kadınların yaşadığı sıradan bir davranış şekli der geçerim. Onu biraz süslemek, hayalgücünü kullanarak sıradan bir gül verme olayını bile onun unutamayacağı bir ana çevirebilirsiniz. Bakın bu konularda başarılıyımdır. Hayal gücüm geniştir. O pazartesi akşamı köprüde olan kazadan dolayı soğukta yaklaşık 1,5 saat bekleyince hayalgücümü zorlamama pek gerek kalmadı, vakit bol ne de olsa! İlk önce almış olduğum çakma değil gereçek güllerin tek tek yapraklarını koparttım ve cebime doldurdum. Ulu orta bir yerde durmak yerine parka giden yolun ortasında beklemeye başladım. Tabi bu esnada dua ediyorum, diğer iskeleye motor yanaşıp ortalığı insan kalabalığına büründürmesin diye. Ve bekleyişin sonu, beni görünce adımlarını hızlandırdı; tam yanıma geldiğinde cebimden çıkarttığım gülleri havaya fırlattım. Başında aşağıya dökülen gül yaprakları yla beraber gözlerde bir parlama, yüzde bir mutluluk ifadesi. Üçüncü bir kişi için sokak lambasının altında havada uçuşan kırmızı gül yaprakları ve altında iki sevgili hoş gözüküyor olsa gerek. Tıpkı filmlerdeki gibi. Daha sonra sevgiliyle konuştuğumda bu anı defalarca farklı farklı insanlara anlatıp havasını attığını öğrendim. Hakkıda yani, benim gibi beyaz atlı bir prens kaç kişiye nasip olur!
Gece için planlanan Beylerbeyi'n de denize neredeyse sıfır bir mekanda fonda sanat müziği eşliğinde yenen boğaz manzaralı bir yemek ve devamında o soğuk havada hediyelerin paylaşıldığı boğazın şahitlik ettiği bir öpüşme merasimi. Vavvvv...

Sanırım hiçbir kadın böyle bir geceyi ömrü boyunca unutamaz. Tek kötü tarafı böyle bir geceden sonra bir sonraki sevgililer gününde aynı kadın ile beraber isem bu yaşananları tekrar yaşamak istemesi, belkide daha iyisini. Aman Allahım ben ne yaptım!

Hiç yorum yok: