Pasqualino Settebellezze [1975]


Amerikan sinemasının kısır döngüsünden, insan yoksunu temalarından sıkıldıkça kendimi uzakdoğu, Latin Amerika ve Avrupa sinemalarına atıyorum, iyi de ediyorum. Bu sayede daha özgün, hayatın gerçeklerinin iç içe olduğu yapıtlar ile karşılaşarak hayata olan bakışımı ve sinema hakkında olan düşüncelerimi daha farklı bir boyuta taşıyorum. “Sinema ile hayata olan bakış mı değişir?” demeyin. Özellikle bu konuda Latin Amerika filmleri biçilmiş kaftan. Mesela Garage Olimpo, El Violin gibi filmleri bunlara örnek gösterebilirim.
Yine kendine özgü filmler üreten başka bir yer ise uzakdoğu. Takdire şayan bir gelişime içerisinde olan uzakdoğu sinemasında çok özgün konular ile karşılaşabiliyorsunuz. Hatta birçok sefer amerikan sinema sektörünün bu filmleri apartıp kendilerince yorumladıklarına şahit olduk. Buna örnek ise Hong kong yapımı harika bir üçleme olan “Infernal Affairs”. Tabiki amerikalılar bu güzel filminde içine edip, daha sonrada sıvazlayarak kopyasına oscar verdiler.
Takip edilmesi gereken başka bir kıta ise Avrupa. Son yıllara bakarsak eğer özgün konular ile hâlâ karşılaşıyor olsak da amerikan vari filmlerlede yer verildiğini görebiliriz. Bu kadar olsun diyerek tanıtmak istediğim filme doğru yol alayım. 1975 İtalyan yapımı olan filmin yönetmen koltuğunda Lina Wertmüller otururken başrolünde Pasqualino Frafuso rolüyle Giancarlo Giannini bulunmakta. Zamanında iki dalda oscar'a aday gösterilen film ilginç ve bir o kadarda özgün konusuyla dikkat çekiyor. Bu yanıyla insanı cezbetse de biraz sıkıcı olduğunu söylemeliyim. Sıkıcı dedik diye sıkıldığım anlamanı çıkartmayın, sıkılacaklar için şimdiden bir önlem almak gerektiğini düşündüğümden böyle bir ifade kullandığımı belirtmek isterim ki daha sonra “efendim ne kadar sıkıcı film, tanıta tanıta bunu mu tanıttın” demeyin. Film iki İtalyan askerin almanlar tarafından sevk edildikleri trenden kaçmalarıyla başlıyor ve yakalanmalarıyla devam ediyor. Pasqualino üzerinden şekillenen film karakterimizin esir olarak tutulduğu kampta ve 2. dünya savaşına kadar olan süreçte yaşadıklarını zaman zaman geriye dönüşlerle dram, savaş, politika ile harmanlayarak biraz espirili bir dilde anlatıyor.

Kıssaaca Konu:
Pasqualino Napoli'de yaşayan bir ailenin tek erkek çocuğudur. Yedi kızkardeşe sahip olan kahramanımız yakışıklı olmasa da kadınları cezbetmekte üstüne -sanki ben- yoktur. Kız kardeşlerinden birisinin evlilik vaadiyle kandırılıp geneleve satıldığını öğrendiğinde deliye döner. Namusuna sürülen bu lekeyi temizlemenin tek yolu ise bunu yapan adamı öldürmektir - Bir yerlerden hatırladınız mı?- . Bir gece adamın evine pencereden girerek silahla adamı öldürür, parçalara böler ve 3 bavul yaparak İtalya'nın üç farklı bölgesine postalar. Yakalanmayacağından emin olan kahramanımız kız kardeşinin ihbarıyla neye uğradığını şaşırır. İlk sorgulamada yapılan suçlamayı onur, gurur kavramlarını öne sürerek kabul eden kahramanımız işin ucunda ölümün olduğunu öğrendiğinde avukatının vermiş olduğu öneriyle deli ayağına yatarak ölüm cezasından kurtulur ama verilen ceza ölümden daha zor ve acıdır...

Önemli not: Bence filmin akılda kalıcı ve en önemli noktası İtalya'da ki siyasi düzeni eleştirmedir. Bunların en başında ise dün, bugün belkide yarında yaşanacak olan düşünce özgürlüğüne yapılan muameledir.
diğer not: 2. Dünya savaşına farklı bir bakış açısı...

Hiç yorum yok: