Demirciler Çarşısı Cinayeti - Yaşar Kemal

Kitap okumama rağmen uzun zamandır kitap tanıtımı yapmıyordum. Eh işte sonunda fırsat bulduk, bulduğumuz bu fırsatı da iyi eğerlendirelim. Tanıtmak istediğim kitap Türk edebiyatının büyük ustalarından biri olan Yaşar Kemal'in Demirciler çarşısı cinayeti” isimli yapıtı. Büyük usta kitabında dün, bugün, belki de yarın bile devam edecek olan kan davası olgusunu işliyor ki işlerken sadece bu insanlık dışı törenin, cinayetlerin hasımlarını değil, buna alet olmak zorunda kalan ve çevresinde bundan etkilenen insanların hayat hikayelerini ele alıyor. 1974 yılında kaleme alınan kitap bugün bile güncelliğini koruyor olması gerçekten Türkiye adına, bu ülkenin halkları için yüz kızartıcı, utanılması gereken bir durum. Her seferinde Müslümanlıktan dem vuran bir toplumun bu kadar kolay kan akıtması nasıl açıklanabilir bilemiyorum.
Kitabın konusu ve işlenişi bakımından memnun kalsam da çok fazla tasvirin olmasından dolayı bazı bölümlerde sıkıldığımı söylemeliyim. Çok fazla tasvir yapılan kitaplarda hayal gücümü kullanmamaktan yakınan bir okuyucu olan ben, kendimi bir sinema filminde yönetmenin gözünden bakmaya zorlanıyormuşum gibi hissediyorum. Okuyucu olarak mekanların biraz daha bize bırakılması taraftarıyım. Belli bir şablon çizilip daha sonra okuyucunun hayal gücüne bırakılması kitaptan çok daha fazla haz alınmasını sağlayacaktır. Kendi açımdan kitabın bu tarafını eleştirsem de Yaşar Kemal, yaşanan mekanları öyle bir anlatıyor ki sanki ordaymışsınız, olayları birebir yaşıyormuşsunuz gibi hissettiriyor.

Kısacakonunet
Çukurova'nın Akçasazın bölgesinde Sarıoğulları ile Akyollu Türkmen aşiretlerinin ne zaman, nasıl başladığını kimsenin bilmediği, yıllar yılı sürüp giden kan davası yüzlerce insanın ölümüne, birçok yuvanın yıkılmasına neden olmuştur. Bu kan gütme davasını bitirmek isteyen ağalar bile töreye yenik düşmüş, canlarını teslim etmişlerdir. Akyollu Mürtaza Bey, Sarıoğulları'ndan Derviş Bey tarafından öldürttürülünce tenis maçı gibi bir oraya bir buraya geçen kan sırası Akyollu aşiretine geçmiştir. Bunu yapacak olan ise Mustafa Bey'dir. Mustafa Bey'de aynı Derviş Bey gibi iyi eğitim almış, İstanbul yüzü görmüş biridir. Ama bu töre için hiçbir anlam teşkil etmez. Töre demek, insan demektir. Baskı demektir. Boyun eğmek, öldürmek demektir. Mustafa Bey, Derviş Bey'i öldürmek için adamlarıyla çeşit çeşit ölüm taktikleri belirlerken, Derviş Bey konağında ölüm korkusuyla dışarı çıkamamaktadır.
Aşiretler arasında bunlar yaşanırken Akçasazın toprakları gün geçtikçe değerlenmektedir. Bu toprakların büyük bir kısmına sahip olan ise Sarıoğulları ile Akyollu'lardır. Topraklara göz koyan zamanın kansızları, eşkiyaları, fakir fukura soyguncuları bugününün beyleri; askerlere, valilere bu iki aşiretin ülkeye zarar verdiklerini söyleyerek aşiretleri devre dışı bırakamaya, topraklarına konmaya çalışmaktadırlar...


Yazarsoonote: Kitap akıcı, güncel bir konuya sahip, anlatımı mükemmel. Dediğim gibi bu kadar tasvir olmasaydı belki çok daha fazla haz alabilirdim.

Kitaplı günler...

Hiç yorum yok: