12 Eylül, Beşiktaş, Denizli, Serdar, Taraftar, Hakem, Pankart

12 Eylül;
Günlerden 12 Eylül, darbecilerin ülkenin anasını ağlattığı, insanların insan dışı davranışara mahruz kaldığı, yıllarca insan dışı bir anayasanın temellerin atıldığı kara bir dönemim başladığı bir tarihtir hafızalara kazılan. Sadece bu felaketi bu işe yapanlara bağlamakda hata olur. O duruma gelmesine göz yuman siyasetçiler, bürokratlar, güvenlik birimleride en az bu darbeyi yapanlar kadar suçludur. İşte o kara günün yıldönümüydü 12 eylül 2009 cumartesi. Hesap sorulmasını isteyenler sokaklardaydı, ellerde pankartlar, ağızalarda sloganlarla. Düne, bugünkü devamına isyan, hak arama için yapılan bir gösteri vardı gökyüzünün yırtılırcasına yağdırdığı yağmurun altında. Donumuza kadar ıslandık, sonunda dayanamadık koptuk kortejden Kadıköy meydanında. Ne kadar da sonunu getirememiş olsak da elimizden geldiğince omuz omuza verdik, hesap sorulmasını istedik.

Beşiktaş;
Sahada oynanan futbol için kötü şeyler söylemek imkansız. Üzülebileceksek eğer ikinci golden sonra takımın vurdum duymaz tavırlarlarına bir iki söz söylenebilir. Ama şöyle bir gerçek var ki ne kadar takım savunmamız iyi olsa da orta sahada iyi top çevirsek de bal yapmayan arı gibiyiz. Bir türlü üretken olamıyoruz. Bunu sadece santraforların formsuzluğuna bağlamak hata olur. Orta sahada birşeyler eksik gibi.

Mustafa Denizli;
Aklından ne geçtiğini bilmek cidden imkansız. Öyle takım kurgularıyla sahaya çıkıyor ki herkesi bir şekilde dumura uğratıyor. Maç başlamadan kadroyu gördüğümde ilk yorumum şu oldu; “bu kadar sakatlıkdan yeni çıkmış, maç eksiği olan, takıma uyum sağlamamış oyuncuları sahaya sürmek büyük risk”. Haksız çıkmayı o kadar çok isterdim ki ama olmadı. Denizli'nin fantezileri bize büyük yara veriyor, vermeye devam edecek. Kendisinin liderlik vasfına, camiaya verdiği morale söyleyecek bir şeyim yok,aksine taktir ediyorum. Ama teknik taktik açıdan tam bir felaket.

Serdar Özkan;
Gaziantep maçından sonra bu maçda çok iyiydi. Pozisyon üretti, pozisyona girdi, futbolu basit oynadı. Şansızdı. Olsun, yeter ki futbolu basit oynasın, bu yolda devam etsin. Böyle devam ettiği sürece hem Beşiktaş hemde Türkiye büyük bir yıldız kazanmış olacak.

Taraftar;
Gün geçtikçe soğumaya başladım. Tribünde ayrı, teve başında ayrı azap beraber maç izlemek. Maçı çarşı'da Külüstür'de izledik. Küfür edilmeyen tek futbolcu kalmadı. İnsanoğlunun ne kadar ufalabileceğine görmek için orada olmak fazlasıyla yeterliydi benim için. Bu durumu sadace buradaki beşiktaşlıları bağlamak belki de hata olur, biz halk olarak böyleyiz. Bu insanlar Şeref Bey'lerin, Baba Hakkı'ların, Süleyman Seba'nın yönetiği, bayrağını taşıdığı büyük Beşiktaş'ın taraftarı olamaz. Olsa olsa Demirören'in taraftarı olur.

Hakem;
İnsan işini hakkıyla yapması, yapamıyorsa kenara çekilmesi gerekir. Malesef ki Türkiye'de ki düzen bir bok çukuru, her yanıyla boka batmış bir düzen. Federasyounundan hakemine,medyasından başkanına taraftarına kadar. İnsanlar soğuyor, soğutuluyor. Sokayım düzeninize.

Pankart;
Marmara bloğunda değinmiş; “idolojik pankart istemiyoruz, giremezsiniz” demişler . Sizin neyinize düşünmek, konuşmak, hak aramak. Siz sürülün, koyun olun. Ne beklersiniz sokakda yapılan harcı protesto etmek isteyenlerin dayak yediği, açız diyenin tartaklandığı, hak aramanın yasaklandığı bir ülkeden. Siz koyun olun, zombi olun, susun. Biz sizin yerinize konuşuruz, düşünürüz. Ama bizim istediğimiz kadar.

Hiç yorum yok: