Çampiyıns lik

Öyle derinlemesine analiz, ince elemek sık dokumak, fazla düşünmek gibi bir derdim yok şu yazıyı yazarken. Yazdım mı yazdım o kadar. Maçdan önce nasıl maç olur deselerdi görüşüm şuydu; mançester geçen sene çampiyıns ligde oynadığı deplasman maçlarında futbolu kendi yara alanında kabul eden, iyi yardımlaşan, iyi yayılan, yüksek pas yüzdesi ile oynayan bir takımdı. Roni solda oynarken Ronaldo tek santrafor olarak öndeydi. Sağdakini hatırlamıyorum, zaten ne önemi var ki? Bu sene ise Rolanldo gittikden sonra sistemde yine bir değişiklik yok. Tek fark Roni'nin yerinin değişmesi. Beşiktaş ise sezon başından beridir iyi takım savunmasının yanında iyi mücadele eden, ortasahada fena top yapmayan bir takım görüntüsünde olsada ortasahası üretken değil. Ortasahayı geçince pas yüzdeleri düşüyor. Beşiktaş daha lickde hücum anlamında bu sorunları yaşarken mançester karşısında galibiyet beklemek polayana ile sevişmek olurdu. Hani diyorlar ya "bu maçı biz alırdık", nah alırdınız. Biraz kaba bir tabir oldu ama öyle. Bu maçın en iyi sukoru beraberlikti. O da halikarnas balıkçısının sayesinde Marmaris'de sulara gömüldü. Top tepmenin kırılma noktası uzun saçlı, tıknaz çocuğun çıkartılıp, 35'lik yıllanmış Yusuf şarabının oyuna girmesiydi ki herkes bunda hem fikir. Sen çık ben giricem hareketlenmeleri esnasında çizginin orada hakemin yanında Yusufçuğu gördüğümde " aha tabataaa çıkıyor" dedim. Ne biliyim aklıma nerden estiyse iki ara top atası tutar diye sokuyor sandım marmaris aşığının. Tıknaz, eli purolu serdar cengaverine "hadi sen fazla kaldın şu sahada gel yanıma iki pişpirik atalım" dediğini görünce gerisini de pek iplemedim. Zaten rakı masamızda bir puan vardı o da balıkçının ellerinde heba oldu.

Hiç yorum yok: