Taksim'i siz vermediniz, biz aldık...


“Doğum günüm 1 Mayıs” bu başlığı tam 1 yıl önce burada bugün atmıştım. Yine bir doğum günü, yine 1 Mayıs. Bir yaş daha yaşlandık. Gözümüzün bir tanesi artık yavaş yavaş toprağa bakmaya başladım sanırım. Ama yılmak yok yaşamaya devam. :) Geçen sene bugün saatlerce dolaşıp giremiyoruz diyerek şanssızlığımıza dert yanarak otururken şansımızın “çok yoruldunuz siz hak ettiniz” muamelesinden sonra ancak Taksim meydanına çıkabilmiştik. Bu sene ise seçimin yaklaşması, anayasa değişikliği gibi faktörlerinde etkisiyle son 2-3 yıldır dayak attırmayı huy edinmiş hükümet çark ederek Taksim meydanını işçilere açtı, ne kadar rüşvet niteliği taşısa da bizim için iyi oldu. Rüşvetin karşılığında beklediğini alabilecek mi derseniz tabiki hayır. Bugün yürüyüş için üç farklı kortej yeri belirlenmişti, bizde en yakın olan seçtik. Bir yanımızda Şeref Bey diğer yanda emekçi kardeşlerimiz. O kadar kalabalıktı ki sanki mahşer günüde insanlar hesaba çekiliyordu. 1 Mayıs'a katılacak olan sayının ortalama 150 bin olacağı tahmin ediliyordu neredeyse tuttuda. Emniyetin açıklamasına göre 160 bin. Gerçekten büyük bir rakam, insanların bu tür ülkeyi, geleceği ilgilendiren konulara yönelmesi şart. Aksi taktirde birileri kafalarına göre at koşturuyor, koşturmaya da devam edecek. Bu bahsi geçen sayının içinde sendikalardan tutun partilere kadar birçok örgüt bulunmaktaydı ki bu gerçekten hoş bir olay gibi gözükse de partiler açısından bakıldığında bu kadar sol partinin olması garip. TBMM'de bir tane sol partinin olmamasına rağmen bu kadar bölünmüşlüğün olması nasıl açıklanabilir bilmiyorum. Kutlamalardan sonra tanıştığım bir arkadaşın söylediği ise sanırım bu durumu tam olarak anlatıyor ;” aha 6 kişiyiz, 7'yi bulduk mı parti kurarız” Zihniyet tam anlamıyla bu olduğu için sol düşünce onlara bölünmüş durumda. Daha sonra tek çatı altında toplanırlar mı zor.

Başka parmak basılması gereken nokta ise bir iki ufak olayın dışında hiçbir şeyin yaşanmaması. Demek ki polis etrafta olmayınca, olsa da kendini göstermeyince hiçbir tatsızlık yaşanmıyor, insanlar kendilerini dizginleyebiliyor veya görevliler tarafından kontrol altına alınabiliyor. Bu açıdan bakıldığı zamanda işçi, emekçi kardeşlerimiz iyi bir sınav verdiler, başkalarınada iyi bir ders.

Sadece aklıma takılan; meydandayken elinde fotoğraf makinası olan birinin -sanırım gazeteciydi- yaklaşıp “bakın şu anıtın üzerindekileri polis mimliyor, gidin söyleyin” demesiydi. Adamın dediğini yapmadık ama yapsaydık ne olurdu diye de düşünmüyor değilim. Bu isteğin pek iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum. Provakasyoncu .......!
Güzel, anlamlı, bayram gibi bir günün ardından artık rahat rahat uyuyabilirim. Uyumadan son bir şey daha kaldı, doğum günü pastası...


deepnote: Son olarak anıtın üstünde sallanan koskocaman -Beşiktaş içerikli- bayrakta ki yazıyı yazan ve sallayan arkadaşıda tebrik ediyorum. Yazıyı da onunla bitirmek istiyorum.

Taksim'i siz vermediniz, biz aldık...

Hiç yorum yok: