Şems-i Tebrizi - Melâhat Ürkmez


Sadece bu topraklarda değil dünyanın dörtbir tarafında Mevlana hakkında kulakdan dolmada olsa insanlar bir takım bilgilere sahiptir ki bizlerin böyle muhterem bir şahsiyeti daha fazla tanımamız gerektiğine inanıyorum. Bu yazı Mevlana hakkına omayacaksa da onun dünyaya tanınmasında çok büyük bir etken olan gönül barajlarını serbest bırakan bir şahisyeti tanıtmaya çalışacağım. Şems-i Tebrizi. Gerçeği söylemek gerekirse eğer yakın zaman içinde sizlere tanıttığım belkide ben tanıtmadan önce okuduğunuz bir kitap olan Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar kitabında Şems-i Tebrizi'nin hayatından alıntılar kullanılmış bende bu muhterem kişilik ile kitabın yaprakları arasında tanışmıştım. Daha sonraki günlerde bu muhterem zat-ı daha fazla tanıma hevesiyle bu kitabı satınaldım. Kendi adıma üzücü olan bu toprakların böyle bir değerini bu yaşıma kadar tanımamış olmam. Cahillik, bilgisizlik diyelim!
Kitabı tanıtırken fazla derinlere inmicem, zaten bu bilgi ve birikimede sahip değilim. Mümkün olduğunca kitap içinde verilen bilgilerden yararlanmaya çalışacağım.
Herkes tarafında bilinen ismiyle Şems-i Tebrizi'nin kelime anlamı Tebriz'in güneşi anlamına geliyor olsada gerçek ismi Şemseddin'dir. Doğum yeri Tebriz, doğum tarihi 1186'dır. Aile geçmişine bakıldığı zaman Azeri Türklerinden veya Horasanlı olduğu tahmin edilmektedir. Kişilik olarak ise tavizsiz, isyankar bir yapıya sahiptir ki bu kendisini insanların gözünde biraz antipatik hale getirmektedir. Tabiki bu yapısı dini konularda çok daha önplana çıkmaktadır. Bilgi birikimi sadece din konular ile kısıtlı değildir. Kendi coğrafyasında gördüğü eğitimden sonra artık kendi bilgi birikimini artıracak hiçbir kimse bulamamasından dolayı bir arayış içerisine girmiştir. Uzun yıllar mürid değil mükemmel bir mürşid aramıştır. 62 yaşında iken Konya'ya gelmiştir. Mevlana ile Şems ilk defa Konya'da Merec'ül-bahreyn diye tabir edilen -iki denizin buluşması- yerde karşılaşırlar. Burada yaşananlar farklı şekilde anlatılsada Şems aradığı kişi olup olmadığını anlamak için sorduğu “Hazreti Muhammed mi büyük, Beyazıd-ı Bestamî mi? Ne dersin?” sorusunun devamında aldığı cevap ile yıllar boyunca aradığı mükemmel mürşide sahip olmuştur. Bu buluşmaya kadar Mevlana halkla içe içe olan bir karakter iken daha sonraları Şems ile başbaşa kalmaları ve halkdan soyutlanması ilginçtir. Ayrıca iki karakteri analize ettiğimizde Mevlana daha alçak gönüllü, insanları kırmamak için çabalarken Şems ise yazının başında da bahsetmiş olduğum gibi tavizsiz ve isyankar yapısından dolayı doğruları yumuşatmadan söylemekde bu da insanları kırmasına neden olmaktadır. Halkdan soyutlanma daha sonraki zamanlarda halk içerisinde iftiralara, söylentilere neden olmuş bunun devamında da halk Şems'den nefret eder hale gelmişdir. Söylentilerin giderek artmasının devamında Şems Konya'dan ayrılarak Şam'a gider, halk bu ayrılığın sayesinde Mevlana'nın eskisi gibi kendilerine yöneleceğini düşünselerde beklediklerinin aksine Mevlana daha da içeriye kapanmış, iyice kopmuştur. Mevlana'nın bu halini gören halk yaptıklarından bin pişman halde kendisinden özür dilemişler ve kabul olmasıyla özür dileyenlerin arasında yirmi kişilik bir grup ile Mevlana'nın oğlu Sultan Veled birlikte Şesm'i Konya'ya getirmek için yola çıkmışlardır. Bu yola çıkma olayı sadece bu grubun düşüncesi değil Mevlana'nın da isteğiyle olmuştur.
Şems'in Konya'ya dönüşünden belli bir zaman sonra söylentiler yine artarak devam etmiş ve sonunda Şems dönmemek üzere kimsenin bilmediği bir şekilde Konya'dan ayrılmıştır. Başka bir rivayet ise öldürüldüğü yönündedir ki öldüren yedi kişi arasında Mevlana'nın oğlu olan Aladdin'in de olduğudur. Bu yaşananları böyle birkaç satırda anlatılabilecek şeyler değildir, uzun uzun okunmalı araştırmalıdır. Ama kitap içerisinde ilgimi fazlasıyla çeken bazı olaylara özellikle değinmeden geçmeme taraftarıyım. Bunlardan birincisi; Şems Mevlana ile görüşmek isteyenlere “ne getirdin?” sorusunu yöneltmesidir ki birgün buna cevap olarak sinirlenen bir zat “sen ne getirdin?” sorusuna Şems'in verdiği cevap ilginçtir, “başımı”. Diğeri ise ilk karşılaştıkları zaman birbirlerini tanıyor olmalarıdır ki kitapta uzun yıllar ruhlar aleminde birbirlerinden haberdar oldukları söylenmektedir. Tabiki bu bir rivayet , bir düşünce olsada ilginçtir. İşin özüne gelecek olursak eğer Şems Mevlana gibi içinde dalgalar koparan bir barajın kapaklarını açmış, Allah aşkıyla yanıp tutuşturmuş, madde dünyasından çıkarıp manevi dünyaya taşımış, gerçek aşkın ne olduğunu anlamasına yardımcı olmuştur. Onlar iki ayrı bedende tek bir ruh olmuşlar, birbirlerini tamamlamışlardır.

Kitap içerisinde birçok yerli, yabancı kaynağın yanında yazar kendi fikirlerinide katmıştır. Bu kaynakların arasında en önemlileri Mevlana'nın Şems için yazdığı şiirlerin yanısıra Mevlana'nın müridlerinden Sipehsâlar Mecdüddin Feridun'un bizzat gördükleri ve yaşadıklarını yazmasıdır. Ayrıca Şems'in kendi el yazması bir eseri bulunmasa da Makalat (söyleşiler) isimle eserde kendisi hakkında birçok bilgiye ulaşılabilir. Unutmadan kitapda Mevlana'nın eserlerinden alıntılarda bulabilirsiniz.

Kitaplı günler...

Makalat
http://www.semazen.net/text_list.php?id=22&menu_id=id5

3 yorum:

Adsız dedi ki...

şemsi tanıdıktan sonra gerçekten insanın bakış açısı çok değişiyor bende birkaç ay önce tanıdım.Şems hakkında bilgi almak isteyen arkadaşlar özellikle elif şafağın aşk kitabı mükembel anlatmakta,ahmet ümitin bab-ı esrar kitabı ve makalat da aynı şekilde

LOSER1903

Sailor dedi ki...

Ad'sızın sözünü ettiği Ahmet Ümtin "babı esrar" kitabını okudum, herkese tavsiye edebilirm..Slm

Şekerli dedi ki...

Aşağıdaki bağlantıda kitap hakkında düşüncelerimi paylaşmıştım. Ama adsınız bahsettiği Makalat Şemsin çevresindekiler tarafından kaleme alındığı ve edebi bir dil taşımadığı için dili ağırdır.

http://sekerliler.blogspot.com/2009/05/bab-esrar-ahmet-umit.html