Bakış açısı

Çocuklar “neden?” sorusunu çok sorarlar, bilirsiniz. Örneğin, bir çocuk “dünyada neden depremler oluyor?” diye sorduğunda ona genellikle bilimsel temelli cevaplar verir, yeryüzünün jeolojik yapısıyla ilgili açıklamalarda bulunuruz. Bu tür bir cevap, depremin “nasıl” olduğuyla ilgilidir. Fakat, bazen çocuğun bizden istediği cevap bu değildir; o, depremin “nasıl” olduğuyla ilgili değildir; aradığı, farklı türden bir açıklamadır. Yâni, aslında sormak istediği soru şudur: “Deprem keşke olmasaydı; depremin yarattığı bunca acıya, üzüntüye rağmen, Tanrı neden buna izin veriyor?”

Kimi insan mutluluğu küçük, sıradan, basit şeylerde bulduğunu söyler. Bu yargıya çoğumuzun katıldığını düşünüyorum. B.R. Eyüboğlu, bunu çok güzel ifâde etmiştir:

Mutluluk bir “resim” gibidir. Onun tadına varabilmek için biraz uzaklaşman gerekir. Çok yakınındaysan, her şeyi iyi göremezsin. “Ne kadar mutluyduk” demeye “Ne kadar da mutluyuz” demekten daha fazla alışığız. Mutluluk, “rakı” gibidir, içer içmez tadı anlaşılmaz. Şarkılar biraz sonra söylenmeye başlanır.

Genellikle düşünsel hazların, bedensel hazlardan daha üst düzey olduğu düşünülür. Bu farkı yararcı filozof J.S. Mill çarpıcı bir şekilde ifâde etmiştir: “Mutlu bir domuz olmaktansa, mutsuz bir Sokrates olmayı tercih ederim.”

Mill’e göre yemek, içmek gibi temel fiziksel hazlar, alt düzey hazlardır. Üst düzey hazlar ise entelektüel ve sanatsal eylemlerle ilintili olanlardır. En önemli üst düzey hazlar, kendini geliştirme ve kendi yaşamını oluşturmadır.

Birinci yüzyılda yaşamış filozof Epiktetos şöyle demiştir: “İnsanlara rahatsızlık veren, olayların kendileri değil, bu olaylara getirdikleri bakış açılarıdır.” Bu deyiş bazen şöyle ifâde edilir: “Olaylar önemli değildir; onları algılayışımız önemlidir.”

En iyi bilinen paradokslardan biri mutluluk paradoksudur. Bu paradoks, “insan ne kadar mutluluk peşinde koşarsa, mutluluğun ondan o kadar kaçacağını” ifâde eder. (Düşünmek Üzerine Düşünmek / Prof. Dr. Oğuz İNEL)

Hiç yorum yok: